UMUMA İLETİM

  • Divanın 31 Mayıs 2016 tarihli C- 117/15 sayılı Reha Training Kararı

 

 

Reha Training tarafından işletilen rehabilitasyon merkezi tesisleri içerisinde kaza mağdurlarına rehabilitasyon amaçlı ameliyat sonrası tedavi sunulmaktadır. Bahse konu tesislerde, iki bekleme odası ve bir eğitim odası bulunmaktadır. Reha Training, Haziran 2012 ila Haziran 2013 tarihleri arasında hastalarının söz konusu eğitim odasına kurulmuş olan televizyon setleri vasıtasıyla televizyon programlarını izlemelerine müsaade etmiştir. Bu sebeple, bu programlar tedavi amacıyla rehabilitasyon merkezinde bulunan kişilerce izlenebilmiştir. Reha Training bu programların yayınlanması için GEMA’dan izin talebinde bulunmamıştır. GEMA’ya göre söz konusu yayın, GEMA’nın yönettiği repertuara dahil olan eserlerin umuma iletimi fiilini teşkil etmektedir. Bu sebeple, GEMA bahse konu şirkete Haziran 2012 ila Haziran 2013 arası dönem için, yürürlükte olan tarifeler üzerinden hesaplanan telif bedellerini faturalandırıp ödeme almaması sebebiyle, Reha Training’in tazminat ve söz konusu tutar üzerinden faiz ödemesi emri çıkarılması istemiyle Amtsgericht Köln Mahkemesinde (Köln Yerel Mahkemesi) dava açmıştır. Amtsgericht Köln Mahkemesinin (Köln Yerel Mahkemesi) bu başvuruyu kabul etmesi üzerine, Reha Training bu kararı Landgericht Köln Mahkemesinde (Köln Bölge Mahkemesi) istinaf etmiştir.

 

 

Dosyayı gönderen mahkeme esasen şu soruları sormaktadır; bir, ana davada söz konusu olan olayda iddia edildiği üzere bir rehabilitasyon merkezi işletmecisinin tesislere kurdurmuş olduğu televizyon setleri aracılığıyla televizyon programlarının yayınlanması çok sayıda ilgili tarafın, özellikle bestecilerin, söz yazarlarının ve müzik yayımcılarının (edisyon şirketleri), aynı zamanda icracı sanatçıların, fonogram yapımcılarının ve edebiyat eser sahiplerinin ve yayımcılarının, telif hakları ve bağlantılı haklarını etkiler ise, soru böyle bir durumun “umuma iletim” fiilini teşkil edip etmediğinin belirlenmesi için hem 2001/29 sayılı Direktifin 3. maddesinin birinci fıkrası hem de 2006/115 sayılı Direktifin 8. maddesinin ikinci fıkrasına mı bakmak gerekir yoksa salt bir tanesine bakılması mı gerekir, iki, böyle bir iletimin varlığı aynı ölçütlere göre mi belirlenmelidir. Şu sorular da sorulmuştur: böyle bir yayın bahse konu hükümlerin birinde ve/veya diğerinde kastedilen anlamda “umuma iletim fiili” teşkil etmekte midir.

 

 

Divan şu sonuca varmıştır: bir rehabilitasyon merkezi işletmecisinin tesislere kurdurmuş olduğu televizyon setleri aracılığıyla televizyon programları yayınlanmasının çok sayıda ilgili tarafın, özellikle bestecilerin, söz yazarlarının ve müzik yayımcılarının (edisyon şirketleri), aynı zamanda icracı sanatçıların, fonogram yapımcılarının ve edebiyat eser sahiplerinin ve yayımcılarının, telif hakları ve bağlantılı haklarını etkilediğinin iddia edildiği bir davada, bahse konu durumun hem Bilgi Toplumunda Telif Hakları ve Bağlantılı Hakların Belirli Yönlerinin Uyumlaştırılması hakkında 22 Mayıs 2001 tarihli ve 2001/29/AT sayılı Avrupa Parlamentosu ve Konsey Direktifi’nin 3. maddesinin birinci fıkrası hem de Fikri Mülkiyet Hakları Alanında Kiralama ve Ödünç Verme Hakları ile Belirli Bazı Haklar hakkında 12 Aralık 2006 tarihli ve 2006/115/AT sayılı Avrupa Parlamentosu ve Konsey Direktifi’nin 8. maddesinin ikinci fıkrasında kastedilen anlamda ve aynı yorum ölçütlerine göre “umuma iletim” fiili teşkil edip etmediği belirlenmelidir. Ayrıca, söz konusu iki hüküm böyle bir yayının “umuma iletim” fiilini teşkil ettiği anlamına gelecek şekilde yorumlanmalıdır.

 

 

http://curia.europa.eu/juris/document/document.jsf?text=&docid=179101&pageIndex=0&doclang=EN&mode=lst&dir=&occ=first&part=1&cid=1189806

 

 

  • Divanın 15 Mart 2012 tarihli C-135/10 sayılı Marco del Corso Kararı

 

 

Temsilci ünvanıyla yürüttüğü faaliyeti dahilinde, fonogram yapımcılarının haklarını takip eden SCF adlı meslek birliği Associazione Dentisti Italiani (İtalyan Diş Hekimleri Cemiyeti) ile, özel diş muayenehanelerinde iletim de dahil olmak üzere, fonogramların “umuma iletimi” neticesinde tahakkuk eden adil ücret miktarının belirleneceği toplu anlaşmanın imzalanması amacıyla müzakereler gerçekleştirmiştir. Bahse konu müzakerelerin başarısız olması dolayısıyla 16 Haziran 2006 tarihinde SCF, Torino Yerel Mahkemesinde, Mr. Marco Del Corso aleyhine, Torino’daki özel diş muayenehanesinde mülkiyet haklarıyla korunan fonogramları arka plan müziği olarak yayınladığının ve Telif Hakları Kanunu, uluslararası hukuk ve AB hukuku anlamında “umuma iletimi” teşkil etmesi sebebiyle bu fiilin adil ücret ödenmesi sonucunu doğurduğunun tespiti istemiyle dava açmıştır. Savunmasında, Mr Del Corso, özel muayenehanesinde müziğin radyo tarafından yayınlandığını ve SCF’nin yalnızca fonogramın tespit edildiği ortamın kullanılması halinde telif hakkı iddiasında bulunabileceğini, ancak yayını dinlemek dolayısıyla doğan bedelin dinleyici tarafından değil radyo veya televizyon yayıncısı tarafından ödeneceğini ileri sürmüştür. SCF, Turin Yerel Mahkemesinin kararını istinaf etmek üzere Corte d’appello di Torino Mahkemesine (dosyayı gönderen mahkeme) başvurmuştur.

 

 

Dosyayı gönderen mahkeme esasen şu soruları sormaktadır; bir, Roma Sözleşmesi, TRIPS Anlaşması ve WPPT Avrupa Birliği hukuk düzeninde doğrudan uygulanabilir nitelikte midir ve kişiler doğrudan bunlara dayanabilir mi. Daha sonra, bahse konu uluslararası sözleşmelerde yer alan “umuma iletim” tanımı 92/100 sayılı Direktif ve 2001/29 sayılı Direktifteki tanımla aynı mıdır ve son olarak, bir önceki soruya olumsuz yanıt verilmesi halinde, hangi hukuk kaynağı uygulanır. Ayrıca, dosyayı gönderen mahkeme şu soruları da sormaktadır: mesleki iktisadi faaliyetle iştigal eden özel diş muayenehanesinde fonogramların, ücret ödenmeksizin, söz konusu muayenehaneye gelen hastalar yararına yayınlanması ve hastaların seçim konusunda aktif bir role sahip olmaksızın bunlardan istifade etmesi 2001/29 sayılı Direktifin 3. maddesinin ikinci fıkrasıı (b) bendi kapsamında “umuma iletim” fiilini mi yoksa “umuma erişilebilir kılma” fiilini mi teşkil eder ve söz konusu iletim dolayısıyla fonogram yapımcılarının ücret alma hakkı doğar mı.

 

 

Divan şu sonuca varmıştır: 15 Nisan 1994 tarihinde Marakeş’te imzalanan ve yetkisi çerçevesindeki konulara ilişkin olarak Uruguay turu çok taraflı müzakerelerinin (1986-1994) bir parçası olarak Avrupa Topluluğu adına imzalanmasına dair 22 Aralık 1994 tarihli 94/800/AT sayılı Konsey Kararınca onaylanan Dünya Ticaret Örgütü’nü (DTÖ) kuran Anlaşmanın 1C no’lu ekini oluşturan ve Fikri Mülkiyet Haklarının Ticaretle Bağlantılı Boyutlarına ilişkin Anlaşmanın hükümleri ve Dünya Fikri Mülkiyet Örgütü’nün (WIPO) 20 Aralık 1996 tarihli İcralar ve Fonogramlar Antlaşmasının hükümleri Avrupa hukuk düzeninde uygulanır. 26 Ekim 1961 tarihinde Roma’da kabul edilen İcracı Sanatçılar, Fonogram Yapımcıları ve Yayın Kuruluşlarının Korunmasına Dair Uluslararası Sözleşme Avrupa Birliği hukuk düzeninin bir parçası olmadığından burada uygulanması söz konusu değildir; fakat, bu sözleşmenin Avrupa Birliği içerisinde dolaylı etkileri bulunmaktadır. Kişiler ne bu sözleşmeye ne de yukarıda bahsedilen anlaşmaya veyahut antlaşmaya doğrudan dayanabilirler. Buna ilaveten, Divana göre, Fikri Mülkiyet Alanında Kiralama Hakkı, Ödünç Verme Hakkı ve Telif Hakları ile Bağlantılı Haklara İlişkin 19 Kasım 1992 tarihli 92/100/AET sayılı Konsey Direktifi’nde ve Bilgi Toplumunda Telif Hakları ve Bağlantılı Hakların Belirli Yönlerinin Uyumlaştırılması hakkında 22 Mayıs 2001 tarihli 2001/29/AT sayılı Avrupa Parlamentosu ve Konsey Direktifi’nde geçen “umuma iletim” mefhumunun yukarıda adı geçen sözleşmede, anlaşmada ve antlaşmada yer alan muadil mefhumlar ışığında, bu mefhumların bulunduğu bağlamı ve anlaşmaların ilgili hükümlerinin fikri mülkiyet çerçevesindeki amacını hesaba katarak bu anlaşmalara uygun olarak yorumlanması gerekir. 92/100 sayılı Direktif’in 8. maddesinin ikinci fıkrası gereğince “umuma iletim” mefhumu şu şekilde yorumlanmalıdır: bu mefhum, ana davada söz konusu olan gibi mesleki iktisadi faaliyetle iştigal eden özel diş muayenehanelerinde fonogramların, ücretsiz olarak, söz konusu muayenehanelere gelen hastalar yararına yayınlanması ve hastaların seçim konusunda aktif bir role sahip olmaksızın bunlardan istifade etmesini kapsamaz. Dolayısıyla, böyle bir iletim fiili fonogram yapımcıları lehine ücret alma hakkı doğurmaz.

 

 

http://curia.europa.eu/juris/document/document.jsf?text=&docid=120443&pageIndex=0&doclang=EN&mode=lst&dir=&occ=first&part=1&cid=1191226

 

 

  • Divanın 7 Mart 2013 tarihli C-607/11 sayılı ITV Broadcasting Kararı

 

 

Ana davadaki müştekiler, ulusal kanunlara göre televizyon yayınlarının kendisinde ve filmler ile yayınlarında yer alan diğer unsurlarda telif hakkı sahibi olan ticari televizyon yayıncılarıdır. Bu yayıncıları yayınlarında yer alan reklamlar finanse etmektedir. TVC, internet televizyon yayın servisi sunmaktadır. Bu servis kullanıcılarına, internet üzerinden, ana davada yer alan müştekilerin ilettiği televizyon yayınlarının da dahil olduğu ücretsiz televizyon yayınlarının canlı “streamlerini” alma imkanı tanımaktadır. TVC, servis kullanıcılarının yalnızca televizyon lisansları dolayısıyla Birleşik Krallık’ta yasal olarak izleyebildikleri içeriğe erişim imkanı elde etmelerini sağlamaktadır. Dolayısıyla, kullanıcıların kabul etmesi gereken koşullar arasında geçerli bir TV lisansına sahip olmak ve TVC servisleri kullanımının Birleşik Krallık ile sınırlı olması yer almaktadır. TVC web sitesinin kullanıcının yerini doğrulama ve kullanıcılara getirilen koşulların karşılanmaması halinde erişimi reddetme imkanı bulunmaktadır. TVC servisi reklamlar yoluyla finanse edilmektedir. Kullanıcı canlı stream’i görüntülemeden önce görsel işitsel reklamlar gösterilmektedir. Orjinal yayında yer alan reklamlar ise herhangi bir değişiklik yapılmaksızın bırakılmakta ve stream’in bir parçası olarak kullanıcıya gönderilmektedir. Kullanıcının bilgisayarında veya diğer donanımda beliren “in-skin” reklamlar da bulunmaktadır. TVC, faaliyetleri için dört grup sunucu kullanmaktadır, bunlar (i) alma, (ii) şifreleme, (iii) kaynak ve (iv) kenar sunucudur. TVC tarafından kullanılan giriş sinyalleri ana davada yer alan müştekilerin ilettiği normal karasal ve uydu yayın sinyalleridir. Sinyaller bir anten aracılığıyla yakalanır ve sonrasında alma sunucularına aktarılır, alma sunucuları da münferit video stream’lerini alınan sinyalden herhangi bir değişiklik yapmaksızın çıkarır. Daha sonra şifreleme sunucuları gelen stream’leri farklı bir sıkıştırma standardına çevirir. Sonrasında ise kaynak sunucuları video stream’lerini çeşitli formatlarda internet üzerinden gönderilmeye hazır hale getirir. Bu noktadan itibaren, TVC tarafından sunulan kanallarda sonraki işlemler yalnızca en az bir TVC abonesi o kanalı talep etmiş ise gerçekleştirilir. Belirli bir kanal için talep yok ise, sinyal imha edilir. Kenar sunucular interneti kullanarak kullanıcının bilgisayarı veya cep telefonuna bağlanır. Kenar sunucu bir kullanıcıdan bir kanala yönelik talep aldığında, o kanalı farklı bir kullanıcıya zaten stream etmiyorsa, kenar sunucu söz konusu kanalı stream eden kaynak sunucuya bağlanır. Kenar sunucudaki yazılım kendisi aracılığıyla kanal talebinde bulunan her bir kullanıcı için ayrı bir stream oluşturur. Bu şekilde, kenar sunucudan ayrılan münferit bir veri paketi, kullanıcılar grubuna değil, münferit kullanıcıya yönlendirilir. Kenar sunucular tarafından sağlanan stream’ler çok çeşitli formatlarda olabilir. Kullanılan formatlar şunlardır: Adobe Flash stream’ler (bilgisayarlar için), HTTP stream’ler (Apple mobil cihazlar için) ve RTSP stream’ler (Android ve Blackberry cep telefonları için). Ana davadaki müştekiler, yayın ve filmlerindeki telif haklarının ihlal edildiği, diğer iddialarının yanı sıra, 1988 tarihli Telif Hakları, Tasarımlar ve Patentler Kanununun 2. bölümü uyarınca, ana davadaki vakıalar için de geçerli olacak şekilde, ve aynı zamanda 2001/29 sayılı Direktif’in 3. maddesi birinci fıkrası uyarınca yasaklanan, eserlerin umuma iletimi fiilinin gerçekleştiği iddiası ile Yüksek Adalet Mahkemesi (İngiltere ve Galler) (Chancery Dairesi) nezdinde TVC aleyhine dava açmışlardır.

 

 

Yüksek Adalet Mahkemesi (İngiltere ve Galler) (Chancery Dairesi) esasen şu soruları sormaktadır; 2001/29 sayılı Direktif’in 3. maddesinin birinci fıkrasında kullanılan anlamıyla “umuma iletim” mefhumu yeniden iletimin, ilk yayıncıdan farklı bir kuruluş tarafından, bu kuruluşun abonelerine erişilebilir kılınan internet stream’leri yoluyla yapıldığı, bu abonelerin karasal televizyon yayınını alabilecekleri bölgede bulundukları ve yayını televizyon alıcısı ile yasalara uygun olarak alabilecekleri varsayımından hareketle, abonelerin yeniden iletimi kuruluşun sunucusuna giriş yaparak alabildiği, karasal televizyon yayınına dahil edilmiş eserlerin yeniden iletimini kapsayacak şekilde mi yorumlanmalıdır. Ayrıca, dava dosyasını gönderen mahkeme, özünde, şunu da sormaktadır; ana davadaki vakıalarda olduğu gibi, yeniden iletimin reklamlar aracılığıyla finanse edilmesi ve bu nedenle de kar amaçlı bir faaliyet olması birinci sorunun cevabını etkiler mi. Bunlara ilaveten, dava dosyasını gönderen mahkeme, özünde, şunu da sorar; ana davadaki vakıalarda olduğu gibi, yeniden iletimin ilk yayıncı ile doğrudan rekabet içinde hareket eden bir kuruluş tarafından yapılması birinci sorunun cevabını etkiler mi.

 

 

Divan şu sonuca varmıştır: Bilgi Toplumunda Telif Hakları ve Bağlantılı Hakların Belirli Yönlerinin Uyumlaştırılması hakkında 22 Mayıs 2001 tarihlive 2001/29/AT sayılı Avrupa Parlamentosu ve Konsey Direktifi’nin 3. maddesinin birinci fıkrasında kastedilen anlamda “umuma iletim” mefhumu yeniden iletimin, ilk yayıncıdan farklı bir kuruluş tarafından, bu kuruluşun abonelerine erişilebilir kılınan internet stream’leri yoluyla yapıldığı, bu abonelerin karasal televizyon yayınını alabilecekleri bölgede bulunmalarına ve yayını televizyon alıcısı ile yasalara uygun olarak alabilecek durumda olmalarına rağmen, abonelerin yeniden iletimi kuruluşun sunucusuna giriş yaparak alabildiği, karasal televizyon yayınına dahil edilmiş eserlerin yeniden iletimini kapsar anlamına gelecek şekilde yorumlanmalıdır. Divana göre birinci sorunun cevabı ana davadaki vakıalarda olduğu gibi, yeniden iletimin reklamlar aracılığıyla finanse edilmesi ve bu nedenle de kar amaçlı bir faaliyet olmasından etkilenmez. Bunlara ilaveten, Divana göre, birinci sorunun cevabı ana davadaki vakıalarda olduğu gibi, yeniden iletimin ilk yayıncı ile doğrudan rekabet içinde hareket eden bir kuruluş tarafından yapılmasından da etkilenmez.

 

 

http://curia.europa.eu/juris/document/document.jsf?text=&docid=134604&pageIndex=0&doclang=EN&mode=lst&dir=&occ=first&part=1&cid=1193066

 

 

  • Divanın 24 Kasım 2011 tarihli C-283/10 sayılı Circus Globus Bucureşti Kararı

 

 

UCMR – ADA müzik alanında telif haklarını takip eden bir meslek birliğidir. Mayıs 2004 ila Eylül 2007 tarihleri arasında sirk ve kabare icralarının organizatörü sıfatı ile Globus Circus, UCMR – ADA tarafından verilecek basit ruhsatı almadan ve UCMR – ADA’ya gereken telif bedellerini ödemeden müzik eserlerini ticari amaçla umuma arz etmiştir. UCMR – ADA, Globus Circus tarafından haklarının ihlal edildiği iddiası ile Tribunalul Bucureşti (Bükreş yerel mahkemesi) mahkemesinde dava açmış ve iddiasını desteklemek üzere, şunu ileti sürmüştür; Telif Hakları Kanunu uyarınca müzik eserlerinin umuma iletimi hakkının kullanılmasında zorunlu toplu hak yönetimi öngörülmüştür. Daha sonra, Globus Circus Curtea de Apel Bucureşti mahkemesi tarafından verilen kararı istinaf etmek için Înalta Curte de Casaţie şi Justiţie (Yargıtay) mahkemesine başvurmuş ve bu bağlamda, diğer tezlerinin yanı sıra, 2001/29 sayılı Direktif’in Romanya iç hukukuna hatalı aktarıldığını ileri sürmüştür.

 

 

Ulusal mahkeme özünde şu soruyu sormaktadır; 2001/29 sayılı Direktif ve özelde bu Direktif’in 3. maddesinin birinci fıkrasına göre iletim yalnızca ortaya çıktığı yerde mevcut olmayan bir umuma iletim anlamında mı yorumlanmalı yoksa her türlü umuma temsil veya eserin doğrudan sunulması yollarını da kullanarak umuma açık mahallerde doğrudan gerçekleştirilen eserin umuma iletimini de kapsar şeklinde mi yorumlanmalıdır.

 

 

Divan şu sonuca varmıştır; Bilgi Toplumunda Telif Hakları ve Bağlantılı Hakların Belirli Yönlerinin Uyumlaştırılması hakkında 22 Mayıs 2001 tarihlive 2001/29/AT sayılı Avrupa Parlamentosu ve Konsey Direktifi’ne, özelde ise 3. maddesinin birinci fıkrasına göre,iletim yalnızca ortaya çıktığı yerde mevcut olmayan bir umuma iletim anlamında yorumlanmalı ve her türlü umuma temsil veya eserin doğrudan sunulması yollarını da kullanarak umuma açık mahallerde doğrudan gerçekleştirilen eserin umuma iletimi bu kapsamdan hariç tutulmalıdır.

 

 

http://curia.europa.eu/juris/document/document.jsf;jsessionid=9ea7d2dc30d65ccc2d03a070480bbbe48748fe1ea51a.e34KaxiLc3qMb40Rch0SaxyLbNr0?text=&docid=115203&pageIndex=0&doclang=EN&mode=lst&dir=&occ=first&part=1&cid=685686

 

 

  • Judgment of the Court of 7 December 2006, C- 306/05, SGAE

 

 

İspanya’da fikri mülkiyet haklarının takibinden sorumlu kuruluş, SGAE, Rafael’e ait otelde, Haziran 2002 ila Mart 2003 tarihleri arasında, televizyon setlerinin kullanımı ve arkaplan müziği çalınmasının takip ettiği repertuarın içerdiği eserlerin umuma iletimini içerdiğine kanaat getirmiştir. Bu fiillerin eserlere ilişkin fikri mülkiyet haklarının ihlali suretiyle gerçekleştirildiğinden hareketle, SGAE, İspanya Barselona’da bulunan 28. Juzgado de Primera Instancia mahkemesinde (Birinci Derece Mahkemesi) Rafael aleyhine tazminat davası açmıştır. Hem SGAE hem de Rafael Audiencia Provincial de Barcelona Mahkemesinde (Bölge Mahkemesi) kararı istinaf etmiştir.

 

 

The Audiencia Provincial de Barcelona (Bölge Mahkemesi) şu soruyu sormaktadır; otel odalarında müşterilere televizyon setleri yoluyla sinyal dağıtımı 2001/29 sayılı Direktif’in 3. maddesinin birinci fıkrasında kastedilen anlamda umuma iletim fiilini teşkil etmekte midir ve otel odalarına televizyon setlerinin tesis edilmiş olması, kendi başına, bu niteliği haiz bir fiil teşkil eder mi. Dava dosyasını gönderen mahkeme şu soruyu da sormaktadır: otel odalarının mahrem niteliği, bir eserin bu odalara televizyon setleri yoluyla iletiminin 2001/29 sayılı Direktif’in 3. maddesinin birinci fıkrasında kastedilen anlamda umuma iletim fiili teşkil etmesine engel midir.

 

 

Divan şu kararı vermiştir: yalnızca fiziki tesisatın sağlanması Bilgi Toplumunda Telif Hakları ve Bağlantılı Hakların Belirli Yönlerinin Uyumlaştırılması hakkında 22 Mayıs 2001 tarihli ve 2001/29/AT sayılı Avrupa Parlamentosu ve Konsey Direktifi 3. maddesinin birinci fıkrasında kastedilen anlamdailetim teşkil etmezken, otel tarafından, odalarında kalan müşterilere, televizyon setleri yoluyla sinyal dağıtılması, sinyali iletmek için hangi teknik kullanılmış olursa olsun, bu Direktif’in 3. maddesinin birinci fıkrasında kastedilen anlamda umuma iletim fiilini teşkil eder. Ayrıca, otel odalarının mahrem niteliği bir eserin televizyon setleri aracılığıyla iletiminin 2001/29 sayılı Direktif’in 3. maddesinin birinci fıkrasında kastedilen anlamda umuma iletim fiili teşkil etmesine engel değildir.

 

 

http://curia.europa.eu/juris/document/document.jsf?text=&docid=66355&pageIndex=0&doclang=EN&mode=lst&dir=&occ=first&part=1&cid=1197464

 

 

  • Divanın 16 Şubat 2017 tarihli C-641/15 sayılı Verwertungsgesellschaft Rundfunk Kararı

 

 

Verwertungsgesellschaft Rundfunk bir meslek birliğidir ve Avusturya Cumhuriyeti veya diğer Üye Devletlerde yerleşik birçok yayın kuruluşu bu meslek birliğinin faydalanıcısıdır. Bu meslek birliğinin faydalanıcılarına ait belirli fikri mülkiyet haklarını, özellikle de yayınlar yoluyla umuma iletim hakkını, takip etme yetkisi bulunmaktadır. Avusturya kanunlarına göre kurulmuş bir şirket olan Hettegger Hotel Edelweiss, Grossarl Avusturya’da bulunan Edelweiss Hotel’i işletmektedir ve bu otelde, Verwertungsgesellschaft Rundfunk’un faydalanıcılarının yapım ve yayınını gerçekleştirdikleri dahil çeşitli televizyon ve radyo programlarının eş zamanlı olarak yeniden yönlendirildiği, değiştirilmeden, kesilmeden kablo üzerinden otel odalarına tesis edilen TV setlerinde izlenebildiği bir kablolu TV bağlantısı bulunmaktadır. Verwertungsgesellschaft Rundfunk, Handelsgericht Wien Mahkemesine (Ticaret Mahkemesi, Viyana, Avusturya) başvurarak Hettegger Hotel Edelweiss’ın, ilk olarak, izlenmesi mümkün radyo ve televizyon programları ve bu şekilde kaç tane oda olduğu hakkında bilgi vermesini, ikinci olarak , tazminat ödemesini talep etmiştir.

 

 

The Handelsgericht Wien Mahkemesi (Viyana Ticaret Mahkemesi) 2006/115 sayılı Direktif’in 8. maddesinin üçüncü fıkrasında öngörülen “giriş ücreti ödenmesi karşılığında” koşulunun, otelin her bir odasında hazır bulundurulan TV seti aracılığıyla, otel işletmecisinin çeşitli televizyon ve radyo kanallarına (“otel odası TV”) erişim sağlaması ve oda kullanımı için (otel odası TV dahil) otel işletmecisinin oda başına belirli bir ücret talep etmesi (oda fiyatı) ve bu ücretin TV setinin ve bu yolla erişim sağlanan televizyon ve radyo kanallarının kullanımını da kapsaması dolayısıyla karşılanıp karşılanmadığını sormaktadır.

 

 

Divan şu sonuca varmıştır: Fikri Mülkiyet Hakları Alanında Kiralama ve Ödünç Verme Hakları ile Belirli Bazı Haklar hakkında 12 Aralık 2006 tarihli ve 2006/115/AT sayılı Avrupa Parlamentosu ve Konsey Direktifi’nin 8. maddesinin üçüncü fıkrası, otel odalarına tesis edilen TV setleri yoluyla televizyon ve radyo yayınlarının iletimi, umumun giriş ücreti ödenmesi karşılığında erişim sağlayabileceği bir yerde iletim fiilini teşkil etmez anlamında yorumlanmalıdır.

 

 

14 Haziran 2017 tarihli, C-610/15 sayılı Divan Kararı (Stichting Brein)

 

 

Ziggo ve XS4ALL internet erişim sağlayıcısıdır. Abonelerinin önemli bir kısmı, ‘The Pirate Bay’ adlı internet paylaşım platformunu kullanmaktadır. Bu platform sayesinde kullanıcılar bilgisayarlarında bulunan eserleri parçalar (‘torrentler’) halinde paylaşıp yükleyebilmektedirler. Söz konusu dosyalar, çoğunlukla telif haklarıyla korunan eserlerdir ve bu eserlerin paylaşımı için hak sahipleri tarafından bu platformun işletmecileri veya kullanıcılarına eserlerin paylaşılması için izin verilmemiştir. Stichting Brein, telif hakkı sahiplerinin menfaatlerini güvence altına alan Hollanda menşeili bir vakıftır ve Hollanda Mahkemelerine başvurarak Ziggo ve XS4ALL adlı sağlayıcıların, ‘The Pirate Bay’in’ alan adları ve IP adreslerini engellemelerine yönelik karar alınmasını talep etmiştir. Uyuşmazlık daha sonra Hoge Raad der Nederlanden Mahkemesine (Hollanda Yüksek Mahkemesi) intikal etmiştir ve Yüksek Mahkeme, Adalet Divanı’na AB Telif Hakları Direktifi’nin yorumlanması ile ilgili soruları yöneltmeye karar vermiştir. Hoge Raad Mahkemesi, özünde, şunların tespitini istemektedir: ‘The Pirate Bay’ gibi bir paylaşım platformu, Direktif’te kastedilen anlamda bir ‘umuma iletim’ yapmakta mıdır ve dolayısıyla, telif hakklarını ihlal etmekte midir. Divan, bugün verdiği kararda, bir internet paylaşım platformunu erişime açmanın ve yönetmenin Direktif’te kastedilen anlamda iletim fiili olarak kabul edilmesi gerektiğini ortaya koymuştur. Divan öncelikle, belirlemiş olduğu içtihada dikkat çekmektedir; çünkü söz konusu içtihada göre anlaşılmaktadır ki, kural olarak, bir kullanıcının, ilgili vakıaların tamamen bilincinde olmak suretiyle, hizmet alıcılarının korunan eserlere erişim sağlamasına yönelik eylemde bulunması Direktif’te kastedilen anlamda “iletim fiilini” teşkil eder. Mevcut davada, telif haklarıyla korunan eserler, aşikar şekilde, ‘The Pirate Bay’ üzerinden, bu platformun kullanıcılarına erişilebilir kılınmıştır ve söz konusu kullanıcılar bu eserlere münferit olarak seçtikleri her türlü yer ve zamanda erişim sağlayabileceklerdir. Mevzu bahis eserlerin, internete kullanıcılar tarafından koyulduğunu kabul etmekle birlikte, Divan platformu işletenlerin bu eserlerin erişilebilir kılınmasında elzem bir rol oynadığının altını çizmektedir. Bu bağlamda, Divan platformu işletenlerin torrent dosyalarını bir dizine soktuğu ve böylece bu dosyaların ilişkili olduğu eserlerin kullanıcılar tarafından kolayca tespit edildiği ve indirildiğine dikkat çekmektedir. ‘The Pirate Bay’, arama motoruna ilaveten, eserlerin türlerine, tarz ve popülerlik seviyesine göre kategoriler de sunmaktadır. Bunlara ek olarak, işletmeciler kullanılmayan veya hatalı torrent dosyalarını silmekte ve bazı içeriklere aktif olarak filtre uygulamaktadır.

 

 

Divan, söz konusu korunan eserlerin aslında bir umuma iletildiğinin de altını çizmektedir. Esasen, Ziggo ve XS4ALL’ın abonelerinin büyük bir kısmı ‘The Pirate Bay’ kullanarak medya dosyaları indirmişlerdir. Divana sunulan mütaalalara dayanarak açıkça görülmektedir ki platform önemli sayıda kişi tarafından (internet paylaşım platformu üzerinde on milyonlarca kullanıcı olduğu belirtilmektedir) kullanılmaktadır.

 

 

Ayrıca, ‘The Pirate Bay’ platformunu işletenlere platformun telif haklarıyla korunan eserlere erişim sunduğu ve bu eserlerin hak sahiplerinin izni olmadan yayımlandığı bilgisi verilmiştir. Buna ek olarak, aynı işletmeciler platform üzerinden erişilebilen bloglar ve forumlarda aşikar şekilde, korunan eserleri kullanıcılara erişilebilir kılma ve kullanıcıları bu eserleri kopyalama yönünde teşvik etme kasıtlarını sergilemektedirler. Her koşulda, Hoge Raad Mahkemesi tarafından verilen karardan da açıkça anlaşıldığı üzere ‘The Pirate Bay’ platformunu işletenlerin, bu platformun eser sahiplerinin izni olmaksızın eserlere erişim sağlandığından habersiz olmaları mümkün değildir.

 

 

Son olarak, ‘The Pirate Bay’ gibi bir internet erişim platformunu erişime açmak ve yönetmek kar elde etme amaçlı faaliyetlerdir, Divan’a sunulan mütaalalardan da açıkça anlaşıldığı üzere platform ciddi bir reklam geliri elde etmektedir.

 

 

Kaynak: https://curia.europa.eu/jcms/upload/docs/application/pdf/2017-06/cp170064en.pdf

 

 

26 Nisan 2017 tarihli, C-527/15 sayılı Divan Kararı (Stichting Brein)

 

 

Mr Wullems, ‘filmspeler’ adı altında, bir çoklu ortam oynatma cihazının (multimedia player) çeşitli modellerini internet üzerinden satmaktadır. Bu cihaz bir görsel-işitsel veri kaynağı ile bir televizyon ekranı arasında ortam görevi görmektedir. Mr Wullems, bu oynatıcı üzerine dosyaların kullanıcı dostu bir arayüz üzerinden yapılandırılmış menüler aracılığıyla oynatılabileceği bir açık kaynaklı yazılım kurmuştur. Buna ek olarak, oynatıcıya entegre edilmiş, internet üzerinden erişim sağlanan “add-on’lar” ile istenen içerik websitelerinden alınıp basit bir tıklama ile, televizyona bağlı çoklu ortam oynatıcısı üzerinden, oynatılmaya başlanabilmektedir. Bu internet sitelerinden bazıları hak sahiplerinin izni ile dijital içeriklere erişim sağlamaktayken diğerleri izin olmaksızın erişim sağlamaktadır. Reklamlara göre, çoklu ortam oynatıcısı sayesinde, özellikle, internet üzerinden sunulan görsel-işitsel materyallerin telif hakkı sahiplerinin izni olmadan televizyon ekranından kolayca ve ücretsiz olarak izlenmesi mümkün hale gelmiştir.

 

 

Telif hakkı sahiplerinin menfaatlerini güvence altına alan Hollanda menşeili vakıf, Stichting Brein, Rechtbank Midden-Nederland Mahkemesine (Midden-Nederland Yerel Mahkemesi, Hollanda) başvurarak Mr Wullems tarafından çoklu ortam oynatıcıları satışının veya kullanıcıların korunan eserlere yasadışı erişimini sağlayan hiperlinklerin tedarik edilmesinin durdurulması isteminde bulunmuştur. Stichting Brein tarafından hazırlanan dilekçede, Mr Wullems’in, çoklu ortam oynatıcısını pazarlamak suretiyle, 2001/29 sayılı Direktif’i iç hukuka aktaran Hollanda Telif Hakları Kanununu ihlal ederek “umuma iletim” yaptığına yer verilmiştir. Rechtbank Midden Nederland Mahkemesi, Adalet Divanı’na bu konuya dair soru yöneltmeye karar vermiştir.

 

 

Adalet Divanı, bugün verdiği kararda, mevzu bahis davada yer alan gibi bir çoklu ortam oynatıcısının satışının Direktif’te kastedilen anlamda “umuma iletim” olduğunu ortaya koymuştur.

 

 

Divan, bu amaçla, içtihadını hatırlatmaktadır; çünkü ilgili içtihada göre Direktif’in amacı eser sahipleri için üst düzeyde bir koruma sağlamaktır. Bu nedenle, “umuma iletim” mefhumu geniş anlamda yorumlanmalıdır. Buna ilaveten, Divan’ın daha önce de ortaya koymuş olduğu gibi, bir web sitesi üzerinde diğer bir web sitesinde herhangi bir erişim kısıtlaması olmaksızın yayımlanan koruma altındaki eserlere tıklanabilir linkler sunulmuş olması birinci web sitesi kullanıcılarının bu eserlere doğrudan erişimini sağlar. Bu durum, mevzu bahis çoklu ortam oynatıcısının satışı için de geçerlidir.

 

 

Aynı şekilde, Mr Wullems, eyleminin sonuçlarının tamamen bilincinde olup, korunan eserlere erişim sağlamayı ve bu eserleri televizyon ekranında izlemeyi mümkün hale getiren “add-on’ların” çoklu ortam oynatıcısına kurulumunu satış öncesinde yapmıştır. Bu gibi eylemler, Direktif’te geçen yalnızca fiziki imkan sağlama ile karıştırılmamalıdır. Bu anlamda, Divana sunulan mütaalalardan da açıkça anlaşılacağı üzere, streaming web siteleri umum tarafından kolaylıkla tespit edilememektedir ve çoğu sıkça değişmektedir.

 

 

Divan şu gözlemi yapmaktadır: dosyayı gönderen mahkemeye göre, çoklu ortam oynatıcısı oldukça fazla sayıda kişi tarafından satın alınmıştır. Ayrıca, söz konusu iletim bu ortam oynatıcısını edinebilecek ve internet bağlantısına sahip olabilecek tüm kişileri kapsamaktadır. Dolayısıyla, bu iletim belirsiz sayıda potansiyel alıcıyı hedef almaktadır ve çok sayıda kişiyi kapsamaktadır. Bunlara ek olarak, çoklu ortam oynatıcısının tedarik edilmesi kar elde elde etmek için, çoklu ortam oynatıcısının fiyatının ödenmesi ise özellikle streaming web sitelerinde telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sunulan koruma altındaki eserlere doğrudan erişim sağlamak için yapılmıştır.

 

 

Divan şu tespiti de yapmaktadır: bu çoklu ortam oynatıcısında, telif hakkı sahibinin izni olmaksızın eserleri stream eden üçüncü taraflara ait bir web sitesinden elde edilen telif hakları koruması altındaki bir eserin geçici olarak çoğaltılması eylemleri çoğaltma hakkından muaf tutulamaz.

 

 

Direktif uyarınca, çoğaltma eylemi sadece ve sadece beş koşulu karşılaması halinde çoğaltma hakkından muaf tutulabilir; bunlar (1) eylemin geçici olması, (2) anlık veya arızi olması, (3) teknolojik bir sürecin ayrılmaz ve teknik bir parçası olması, (4) sürecin tek amacının bir aracı tarafından üçüncü taraflar arasında kurulmuş bir ağda iletimi mümkün kılmak veya bir eser veya konunun yasal kullanımı olması, (5) eylemin kendi başına ekonomik öneminin olmaması, koşullarıdır. Bu koşullar bir arada değerlendirilir, yani bir tanesi dahi karşılanmasa çoğaltma eylemi muafiyet kapsamında değerlendirilmez. Ayrıca, muafiyet sadece eserin veya konunun normal kullanımına aykırı olmayan ve hak sahibinin meşru menfaatlerine haklı bir sebep olmaksızın zarar vermeyen belirli özel durumlarda uygulanabilir.

 

 

Mevcut davada, özellikle, çoklu ortam oynatıcısına yönelik reklam içeriğine ve bu oynatıcının potansiyel alıcı açısından başlıca dikkat çeken özelliğinin ilgili ad-on’ların satış öncesince kurulmuş olmasına bakıldığında, Divan, bu oynatıcıyı satın alanın, koruma altındaki eserlere, kasten ve durumun tamamen bilincinde olarak, ücretsiz ve izinsiz erişim sağladığı tespitini yapmaktadır.

 

 

Buna ilaveten, telif hakları ile korunan eserlerin söz konusu çoklu ortam oynatıcısı üzerinde geçici olarak çoğaltılması eylemleri, bu eserlerin normal kullanımını olumsuz olarak etkilemekte ve telif hakkı sahiplerinin meşru menfaatlerine haklı sebep olmaksızın zarar vermektedir; çünkü bu eylemler çoğunlukla, söz konusu korunan eserlerle ilgili kanuna uygun işlemlerin sayısının azalmasına yol açmaktadır.

 

 

Kaynak: https://curia.europa.eu/jcms/upload/docs/application/pdf/2017-04/cp170040en.pdf

 

 

1 Mart 2017 tarihli, C-275/15 sayılı Divan Kararı (ITV Broadcasting)

 

 

TVCatchup, müştekiler ITV ve Channel 4’ün televizyon yayınlarının da dahil olduğu, Birleşik Krallık’taki ücretsiz televizyon yayınlarının, kullanıcıları tarafından canlı olarak streaming yoluyla izlenmesini sağlayan, internet üzerinden televizyon yeniden iletim servisi sunmaktadır. Birleşik Krallık’taki kullanıcılar yalnızca TV lisansları uyarınca yasal olarak izleyebildikleri içeriklere erişim elde etmektedir ve coğrafi- engelleme sayesinde erişim sadece Birleşik Krallık toprakları ile sınırlı tutulmaktadır.

 

 

ABAD bu dava ile iki kez ilgilenmiştir. Birincisinde, Birleşik Krallık Yüksek Mahkemesi, ABAD’a TVCatchup’ın streaming faaliyetlerinin 2001/29/AT sayılı Bilgi Toplumu Direktifi’nin 3. maddesinin birinci fıkrasında kastedilen anlamda “umuma iletim” fiilini teşkil edip etmediğini sormuştur. ABAD, korunan eserlerin ve yayınların internet üzerinden yeniden iletiminin yeni bir umuma iletim fiili olduğunu ve bu sebeple, ilgili eser sahiplerinin izninin alınması gerektiğini belirtmiştir. Şunu da belirtmek gerekir ki, Birleşik Krallık Telif Hakları Kanununa göre, yayıncı kuruluşların yayınlarını umuma iletmesi münhasır bir haktır ve bu hak, eser sahiplerininkine benzer şekilde, belirli sınırlama ve istisnalara tabi tutulmuştur.

 

 

Bu kararı takiben Yüksek Mahkeme TVCatchup’ın faaliyetlerinin telif haklarını ihlal ettiğine hükmetmiştir. Ancak, Mahkeme, TVCatchup’ın, Birleşik Krallık Telif Hakları, Tasarım ve Patentler Kanunu 73. bölümünde öngörülen “sinyal alım bölgesi” istisnasına dayanabileceğini de belirtmiştir. Söz konusu hüküm “Birleşik Krallık’taki bir yerden yapılan kablosuz yayının alınması ve derhal kablo ile yeniden iletilmesi” durumunda geçerlidir. Bu durumda, “yayın, kablo ile yeniden iletildiği bölgede sinyalleri alınmak üzere yapılmakta ve nitelikli hizmetin bir parçasını teşkil etmekte ise ve bu kapsamda” telif haklarını ihlal etmez; nitelikli hizmetler (diğerlerinin yanı sıra) BBC, Channel 4 ve Channel 5 yayın hizmetleri veya kamu teletext servisi bu kapsamda yer alır denilerek tanımlanmıştır.

 

 

Yayıncılar, Birleşik Krallık milli savunma hükmü ile Bilgi Toplumu Direktifi’nin 9. maddesi, “Bu Direktif, özellikle […] kablolu yayın hizmetlerine erişim […] ile ilgili hükümlere halel getirmez”, arasındaki etkileşim ile ilgili olarak Yüksek Mahkemenin bu yeni kararına itiraz etmişlerdir. İtirazı inceleyen Mahkeme dava işlemlerini durdurarak ABAD’a soru yöneltmeye karar vermiştir: “yayın servislerinin kabloluya erişimi” ulusal mevzuatta “kamu hizmet yükümlülüklerine göre TV kanallarında yayınlanan eserlerin, ilk yayın bölgelerinde, kablo ile derhal yapılan iletiminde (internet dahil)” telif hakları ihlal edilmez şeklinde hüküm yer almasına müsaade eder mi.

 

 

Birinci kararın sonuçlar bölümünde yazılanlar doğal olarak ikinci davayı etkilemiştir. ABAD, her iki davada da, Bilgi Toplumu Direktifi’nin eser sahiplerine yönelik – bu davada ise Birleşik Krallık hukukuna göre aynı haklardan faydalanan yayıncılara – üst düzeyde koruma sunma ve eserlerinin, veya yerine göre yayınlarının, kullanımı için uygun bedel almalarını sağlama amacını vurgulamıştır.

 

 

 – Umuma iletim

 

 

Bilgi Toplumu Direktifi’nin 3. maddesine göre Üye Devletler, eser sahiplerine, eserlerini, bireylerin kendi seçtikleri yer ve zamanda  erişimlerine sunulmasını da içeren, telli veya telsiz araçlarla umuma her türlü iletimine izin verme ve yasaklama münhasır haklarını sağlar. ABAD, AB mevzuat çerçevesinin kastını, buna göre eser sahiplerinin korunan bir eserin özel teknik araçlarla yapılan her bir iletimi veya yeniden iletimine izin verme hakkı bulunduğunu vurgulamıştır. Divan, daha önceden vermiş olduğu ve yayınların internet üzerinden yeniden iletimi için ilk yayındakinden farklı teknik araçlar kullanılmasından hareketle, internet üzerinden yeniden iletimin yeni bir umuma iletim fiili olduğunu ifade ettiği TVCatchup kararında da göstermiş olduğu üzere, umuma iletim hakkı mefhumuna dair geniş bir yorum yapmaktadır. Bu sebeple, yeniden iletimde “yeni bir umum” olup olmadığı sorusuna artık gerek görülmemiştir. Buna ilaveten, bu servis internet bağlantısı olan ve Birleşik Krallık’ta TV lisansı için para ödeyen herkesi hedef aldığından, yeniden iletimin bir “umuma” iletildiği kabul edilmiştir. Bunun sonucunda, ilgili hak sahipleri her iki iletim aracına ayrı ayrı izin vermek zorundadır.

 

 

Dokuz gün sonra, ABAD, Avusturya Telif Hakları Kanununa göre yayınların yeniden iletimi ile ilgili oldukça benzer bir davayı karara bağlamıştır. Avusturya Telif Hakları Kanununun 17. bölümü üçüncü fıkrasına göre ORF servisinin kablo ile Avusturya’da eş zamanlı olarak, eksiksiz ve değiştirilmeden ülke içinde yeniden yayınlanması ilk yayının bir parçası olarak kabul edilmektedir. Bu hüküm, kablolu şirketlerine telif hakkı sahiplerinin zararına olacak bir iltimas geçse de Avusturyalı kanun koyucu halkın yayınlara erişim sağlaması için bu hükmün kanuna dahil edilmesine karar vermiştir. Dosyayı gönderen Avusturya Mahkemesi şu soruyu sormuştur: bu hükümde yer alan programların iletimi 2001/29 sayılı Bilgi Toplumu Direktifi ve Bern Sözleşmesi’nde kastedilen anlamıyla “umuma iletim” midir. Bu davada, ABAD – önceden karara bağladığı ITV Broadcasting ve diğerleri davasındakinin aksine – “yeni bir umum”, yani ilk izni verirken eser sahibinin hesaba katmadığı ve belirleyici unsur olduğu görülen umum, şartı üzerinde yoğunlaşmıştır (farklı bir teknik araç olarak kablonun kullanımı arka planda kalmaktadır). ABAD’ın yaptığı analize göre, müştekinin temsil ettiği hak sahipleri ilk izni verdiklerinde, büyük olasılıkla yayınların Avusturya’daki herkes tarafından alınabildiğinin farkındadır. Kablo ile yeniden yayın ülke topraklarında gerçekleştiğinden dolayı, ABAD, ilgili umum ilk başta hesaba katılmış ise, “yeni umum” ortaya çıkmayacağından hareketle kablolu servis işletmecisinin, bu halde, söz konusu hak sahipleri ile anlaşma yapmasına gerek olmadığını belirtmiştir.

 

 

 – Diğer mevzuat hükümlerinin sürekli uygulanması

 

 

ABAD’ın TVCatchup hakkında verdiği ikinci karara dair temel hukuki mesele ulusal hukuk ile Avrupa hukuku arasındaki ilişkidir. ABAD, içtihada atıf yaparak Avrupa Birliği içerisinde “yayın servislerinin kabloluya erişimi” mefhumuna dair otonom (bağımsız) yorumu belirlemiştir. ABAD – Genel Savcı’nın mütalaasına uygun olarak– “kabloluya erişim" ve “kablo ile yeniden iletimin" iki farklı şey olduğuna, çünkü kabloluya erişimin görsel-işitsel içeriğin iletimini, “yeniden iletim” mefhumunda olduğu gibi tayin etmediğine hükmetmiştir.

 

 

Ayrıca, Divan Bilgi Toplumu Direktifi’nin 9. maddesi ile Direktif kapsamında uyumlaştırılanlar dışında kalan hükümlerin uygulanabilir kalması amacının güdüldüğünü belirtmiştir. Bilgi Toplumu Direktifi’nin 5. maddesinde verilen sınırlı sayım listesinde yer alan istisna ve sınırlamalardan hiçbirinin bu dava için geçerli olmadığından hareketle, 9. maddenin yeniden iletimleri de kapsayacak şekilde yorumlanması, Direktif’in amaçlarına, özellikle de eser sahiplerine sunduğu üst düzeyde koruma ilkesine, uygun düşmeyecektir. Sonuç olarak, kamu hizmet yükümlülüklerine tabi TV kanallarının kablo ile yeniden iletilmesinde (internet dahil) telif hakkı ihlalini haklı kılan bir ulusal kanun, yeniden iletim ilk yayının sinyal alım bölgesi ile sınırlı olsa dahi, “yayın servislerinin kabloluya erişimine” örnek teşkil etmez.

 

 

Bu bağlamda, ABAD Bilgi Toplumu Direktifi’nin kamu hizmeti içeriğinin sınırlı derecede korunmasını haklı kılacak herhangi bir yasal dayanak içermediğine de vurgu yapmıştır.

 

 

Kaynak (ebu):

 

 

https://www.ebu.ch/files/live/sites/ebu/files/News/2017/04/Case%20note%20TVCatchup%20II.pdf

 

 

16 Mart 2017 tarihli, C-138/16 sayılı Divan Kararı (AKM)

 

 

AKM bir telif hakkı meslek birliğidir. Zürs.net, Zürs kentinde (Avusturya) bir kablolu ağ tesisatı işletmekte ve bu tesis aracılığıyla, bazıları ulusal yayın şirketi (ORF) tarafından, bazıları ise diğer yayıncılar tarafından ilk yayını gerçekleştirilen, televizyon ve radyo yayınlarını iletmektedir. Dosyayı gönderen mahkeme, Divan’a soru yöneltme kararı aldığı tarihte Zürs.net kablolu ağına yaklaşık 130 abonenin bağlantı kurduğunu belirtmiştir. AKM meslek birliği, Zürs.net’ten çeşitli referans tarihlerde, işletmekte olduğu kablolu ağa bağlantı kuran abone sayısına ve yayınlanan içeriğe dair bilgileri kendisine sunmasını talep etmektedir. Ayrıca, verilen bilgilerin kontrol edilmesi sonrasında, Zürs.net’in uygun ücreti ödemesini talep etmektedir. Zürs.net’in görüşüne göre, BGBl. I 99/2015 sayılı Avusturya Telif Hakları Kanununun, en fazla 500 abonesi olan küçük tesislerle ilgili, 17. maddesi, üçüncü ve ikinci fıkraları, (b) bendi uyarınca, yaymasını gerçekleştirdiği yayınlar yeni yayınlar olarak kabul edilemez ve bu nedenle, AKM tarafından talep edilen bilgileri sunmak gibi bir yükümlülüğü bulunmamaktadır. AKM meslek birliğine göre ilgili hüküm hem AB hukukuna hem de Bern Sözleşmesi’ne ters düşmektedir.

 

 

Bu koşullar altında, Handelsgericht Wien Mahkemesi (Ticaret Mahkemesi, Viyana, Avusturya) ön soru usulünü işletmek suretiyle Adalet Divanı’na şu soruyu yöneltmiştir; 2001/29 sayılı Direktif’in 3. maddesinin birinci fıkrası veya 5. maddesi yahut Bern Sözleşmesi’nin mükerrer 11. maddesi birinci fıkrasının (ii) bendi, ana davada söz konusu olduğu gibi, aşağıdakileri öngören ulusal mevzuata engeldir şeklinde bir yorum mu yapılmalıdır:

 

 

–        ulusal yayın şirketi tarafından yayınlanan programların eş zamanlı olarak, eksiksiz ve değiştirilmeden, kablo aracılığıyla ülke topraklarında iletilmesi ve

 

 

–       ortak antene bağlı olan abone sayısının 500’ü geçmediği hallerde ortak anten tesisatı aracılığıyla yayın yapılması,

 

 

umuma iletime dair münhasır hak uyarınca eser sahibinden izin alınması kuralına tabi değildir.

 

 

Divan’ın kararına göre:

 

 

2001/29 sayılı Direktif’in 3. maddesinin birinci fıkrası esas itibariyle Bern Sözleşmesi’nin mükerrer 11. maddesi birinci fıkrasının (ii) bendine karşılık gelmektedir. Buna göre, Divan “umuma iletim” mefhumunu 3. maddenin birinci fıkrasına göre yorumladığında, Divan’ın müstekar içtihadı gereğince, aynı zamanda sözleşme hükümlerine de uygun bir yorum yapmaktadır.

 

 

“Umuma iletim” mefhumu birlikte ele alınması gereken iki ölçüt içermektedir, bunlardan bir tanesi bir eserin ‘iletimi fiili’ diğeri ise o eserin ‘umuma’ iletimidir. İletim fiili, korunan eserlerin, kullanılan teknik araçlar veya süreç ne olursa olsun, her türlü iletimi anlamına gelmektedir ve bir eserin, belirli araçlar kullanılarak yapılan her bir iletimi veya yeniden iletimi için, kural gereği, söz konusu eserin sahibinin münferit olarak izin vermesi gerekir.

 

 

‘Umum’ terimi belirsiz sayıda potansiyel alıcıyı, dahası, oldukça fazla sayıda kişiyi, anlatmak üzere kullanılır. Korunan eserlerin iletimi için ilk izni alan varlıktan farklı bir varlık tarafından iletilmesi, bu eserler yeni bir umuma, yani korunan eserlerin sahipleri tarafından eserlerin kullanımı için ilk izin verildiğinde hesaba katılmayan bir umuma, iletildiği zaman ‘umuma iletim’ niteliği taşır. Korunan eserlerin kablo ile yayılmasının ülke toprakları içinde gerçekleşmesi ve bu nedenle, bu eserleri yayınlamak üzere ulusal yayıncıya hak sahipleri tarafından ilk izin verildiğinde ilgili kişilerin hak sahiplerince hesaba katılmış olmasından hareketle, umum yeni bir umum olarak kabul edilemez.

 

 

– 2001/29 sayılı Direktif’in 3. maddesinin birinci fıkrası ve Bern Sözleşmesi’nin mükerrer 11. maddesi ulusal yayın şirketi tarafından yayınlanan programların eş zamanlı olarak, eksiksiz ve değiştirilmeden, ülke topraklarında kablo ile iletiminin, bunun yalnızca teknik bir iletim aracı olması ve eser sahibi tarafından ilk iletime izin verildiğinde hesaba katılmış olması, bu konuların ise ulusal mahkemece tespitinin yapılması kaydıyla, umuma iletime dair münhasır hak gereğince eser sahibinin izninin alınması şartına tabi olmadığını öngören ulusal mevzuata engel değildir şeklinde yorumlanmalıdır.

 

 

Divan, ulusal mevzuatın (en fazla 500 abonenin bağlı olduğu ortak anten tesisatı aracılığıyla yayınların iletiminin yeni yayın olmadığını öngören), 2001/29 sayılı Direktif’in 5. maddesi 3. fıkrasının (o) bendine uygunluğu hakkında şu kararı vermiştir:

 

 

2001/29 sayılı Direktif’in 5. maddesi 3. fıkrasının (o) bendi uyarınca Üye Devletler, bu maddede yer alan diğer istisna ve sınırlamalara halel getirmeksizin yalnızca analog kullanımla ilgili olması ve Topluluk içerisinde malların ve hizmetlerin serbest dolaşımını etkilememesi koşuluyla halihazırda ulusal kanunlarda yer alan istisnalar veya sınırlamaların çok az önemli olduğu belirli diğer durumlarda bu Direktif’in 2. maddesi ve 3. maddesinde sağlanan haklara istisnalar ve sınırlamalar getirebilirler.

 

 

Ulusal mevzuatta yer alan bu özel hüküm bundan istifade etmek isteyen iktisadi işletmecilere cazip gelebilir ve birçok ortak anten tesisatının sürekli ve birbirine paralel olarak kullanılmasına yol açabilir.

 

 

Aynı zamanda aynı esere erişimi olan potansiyel dinleyici/izleyicilerin toplam sayısı ölçütü ‘umum’ mefhumu için önemli bir unsur olmakla birlikte, bunun sonucu olarak, umuma iletimi ilgilendiren unsur, yani ilgili hak sahibinden izin alınması şartı gündeme gelmektedir.

 

 

2001/29 sayılı Direktif’in 5. maddesi 3. fıkrasının (o) bendi katı şekilde yorumlanmalıdır; bu Direktif’in gerekçeler bölümü 9. maddesinde öngörülen telif haklarına yönelik üst düzeyde koruma amacı dikkate alındığında, ana davaya konu olan gibi, birçok iktisadi işletmecinin eser sahiplerinin iznini almaksızın, korunan eserleri, paralel şekilde, sınırlı sayıda bağlı aboneye, ortak anten tesisatı üzerinden yaymasına müsaade eden bir ulusal mevzuat, özellikle de yukarıda 40. paragrafta anlatılan toplam etkisi dolayısıyla, 5. madde 3. fıkrasının (o) bendinde kastedilen anlamda ‘…çok az önemli olduğu belirli diğer durumlarda kullanım’ olarak değerlendirilemez.

 

 

16 Kasım 2016 tarihli, C-301/15 sayılı Divan Kararı (Soulier ve Doke)

 

 

Fransa’da ‘baskısı tükenmiş kitaplar’ 1 Ocak 2001 tarihinden önce yayımlanmış ve artık ticari olarak basılı veya dijital formatta yayılmayan veya yayımlanmayan kitaplar olarak tanımlanmaktadır. Fransız mevzuatına göre, SOFIA adlı, kayıtlı bir meslek birliği basımı tükenmiş kitapların dijital olarak çoğaltılması ve iletimine izin verme yetkisine sahiptir; buna göre, bu kitapların eser sahipleri veya kanuni haleflerinin belirli koşullar altında bu hakların kullanımına itiraz edebileceği veya kullanımı sonlandırabileceği anlaşılmaktadır.

 

 

İki Fransız eser sahibi (biri Marc Soulier, kendisi daha çok Ayerdhal ismiyle tanınmaktadır ve daha sonra vefat etmiştir, diğeri ise Sara Doke) Fransız mevzuatının belirli konularını düzenleyen bir kararnamenin Telif Hakları Direktifi ile uyumlu olmadığı iddiasıyla bu kararnamenin iptalini istemişlerdir. Bu eser sahipleri dilekçelerinde Fransız mevzuatı ile, Direktif tarafından eser sahiplerine tanınan münhasır haklara, Direktif’te öngörülmeyen bir istisna veya sınırlama getirildiğini belirtmişlerdir. Dava dosyası, Conseil d’État français (Fransız Danıştayı) önüne gelmiştir ve Danıştay konu ile ilgili olarak adalet Divanı’na soru yöneltme kararı almıştır.

 

 

Bugün verdiği kararda, Adalet Divanı, Direktif’te açıkça öngörülen istisna ve sınırlamalar uyarınca, eser sahiplerinin eserlerinin çoğaltılması ve umuma iletimine izin verme veya yasak getirme hususunda münhasır hakka sahip olduğunu dikkate alır.

 

 

Ancak, Divan, eserlerinden bir tanesinin kullanımı için eser sahibi tarafından verilmesi gereken iznin, belirli koşullarda, örtülü olarak verilebileceği kanaatindedir. Böyle bir rızanın varlığını kabul etmek için, özellikle, her bir eser sahibinin üçüncü taraflarca eserlerinin gelecekteki kullanımları ve, eğer isterse, bu kullanımları önlemek üzere kullanabileceği araçlar hakkında bilgilendirilmesi gerektiğini düşünmektedir.

 

 

Fransız mevzuatı, mevcut haliyle, baskısı tükenmiş kitaplar için, kitaplarının dijital kullanım için kurulan veritabanına kayıt edilmesini müteakip altı ay içinde itirazde bulunmayan eser sahiplerinin dijital kullanıma izin verme hakkının SOFIA’ya geçeceğini öngörmektedir.

 

 

Divan, bu mevzuatta eser sahiplerinin fiili olarak ve münferiden bilgilendirilmesini sağlayan bir mekanizma bulunduğunun Fransız Danıştayı tarafından gösterilmediğini ifade etmiştir. Divan’ın kanaatine göre, bu sebepten ötürü, ilgili bazı eser sahiplerinin eserlerinin öngörülen kullanımlarının farkında olmaması ve bunun nihayetinde, konuya dair bir tavır sergileyememesi anlaşılabilir bir durumdur. Bu koşullar altında, özellikle de, itirazda bulunmakdıkları için, ‘unutulmuş’ kitapların tüm eser sahiplerinin, dijital formatta ticari kullanım konusunda eserlerin ‘canlandırılması’ taraftarı olduğunu varsaymak mantıklı olmadığından dolayı, eser sahiplerinin itirazda bulunmamış olması eserlerinin kullanımına örtülü olarak rıza gösterdikleri anlamına gelemez. Divan şunu da eklemiştir: tüketicilerin ve toplumun kültürel yararları için baskısı tükenmiş kitapların dijital ortamda kullanılmasını mümkün kılma amacıyla hareket etmek, bu yönüyle Direktif’e uygun olmakla birlikte, Direktif tarafından eser sahiplerine tanınan korumayı, AB yasama organı tarafından öngörülmeyen bir istisna ile askıya almayı haklı gösteremez.

 

 

Buna ilaveten, Divan, Fransız mevzuatının eser sahiplerine, eserlerinin dijital formatta ticari amaçlı kullanımına son vermek üzere ya söz konusu eserlerin basılı formattaki yayıncısı ile anlaşmalı olarak ya da, eserlerine ait hakların tek sahibi olduklarını ispat etmeleri koşuluyla, kendi başlarına kullanacakları bir imkan tanıdığını belirtmektedir.

 

 

Bu hususta, Divan, eser sahibinin eserinin dijital formatta gelecek kullanımlarına son verme hakkının eser sahibinin böyle bir dijital kullanıma geçmek üzere izin vermiş olduğu kişilerden farklı kişilerce yapılmış karşılıklı anlaşmaya, dolayısıyla, o eserin yalnızca basılı formatta kullanımını ilgilendiren hakları elinde bulunduran yayımcı ile varılan anlaşmaya, bağlı olmaksızın kullanılabilir nitelikte olması gerektiğini belirtmektedir. Ayrıca, bir eserin sahibi, önceden tamamlaması gereken herhangi bir ek formalite olmaksızın, bu eserin dijital formatta kullanımına dair hakların kullanılmasına son verebilmelidir.

 

 

Kaynak: https://curia.europa.eu/jcms/upload/docs/application/pdf/2016-11/cp160126en.pdf

 

 

19 Kasım 2015 tarihli, C-325/14 sayılı Divan Kararı (SBS Belgium)

 

 

Bilgi Toplumunda Telif Hakları ve Bağlantılı Hakların Belirli Yönlerinin Uyumlaştırılması hakkında 2001/29 sayılı Direktif’in 3. maddesinin birinci fıkrası şu şekilde yorumlanmalıdır: programları taşıyan sinyallerini münhasıran sinyal dağıtıcılara ilettiğinde ve söz konusu iletim sırasında ve sonucunda bu sinyaller umuma erişilebilir olmadığında; bu dağıtıcılar sonrasında bu sinyalleri ilgili abonelerine bu programları izleyebilmeleri için gönderdiklerinde, söz konusu dağıtıcıların müdahalesi salt teknik bir müdahale değilse- ki bunu da belirmek ulusal mahkemelerin görevidir- bir yayıncı kuruluş bu hükümde kastedilen anlamda umuma iletim fiilini gerçekleştirmez.

 

 

2001/29 sayılı Direktif’in 3. maddesinin birinci fıkrasında kastedilen anlamıyla umuma iletim mefhumu birlikte ele alınması gereken iki ölçüt içermektedir, bunlardan bir tanesi bir eserin iletimi fiili diğeri ise o eserin umuma iletimidir. Umuma iletim dendiğinde, umum terimi belirsiz sayıda alıcıyı, potansiyel televizyon izleyicilerini, anlatmak üzere kullanılır, dolayısıyla oldukça fazla sayıda kişi anlamına gelir. Bu anlamda, söz konusu yayıncı kuruluşun programı taşıyan sinyalleri, potansiyel izleyiciler bu sinyallere erişim sağlayamazken, belirli münferit dağıtıcılara ilettiği durumda, bu kuruluş tarafından iletilen eserler 3. maddenin birinci fıkrasında kastedilen anlamda umuma değil, belirli bir meslek grubuna iletilmiş olur.

 

 

Hal böyleyken, bazı durumlarda dağıtıcılara abone olan kişilerin yayıncı kuruluş tarafından yapılan ilk yayın karşısında umum olarak kabul edilebileceği en baştan reddedilemez. Bu durum, dağıtıcıların müdahalesi sonrasında abonelerin bu televizyon programlarını izleyebilir duruma geldiği hallerde ve bir meslek mensubunca yapılan eser yayını dağıtımının, kar, daha belirgin bir ifadeyle, söz konusu iletime ve dolayısıyla telif haklarıyla korunan eserlere, erişim sağlamak için bu meslek mensubuna ödenen abonelik ücreti, elde etmek amacıyla bağımsız olarak sunulan bir hizmet arzına eşdeğer olduğu hallerde bu şekilde gerçekleşir. Bu koşullar altında bir meslek mensubu tarafından yapılan iletim, depolama alanındaki ilk yayının alınmasını sağlama veya iyileştirmeye yönelik teknik araçlardan ibaret değildir. (bkz. paragraflar 15, 21-23, 25, 29-31, 34, uygulamaya dair kısımlar)

 

 

Kaynak:

 

 

http://curia.europa.eu/juris/document/document.jsf?text=&docid=184458&pageIndex=0&doclang=EN&mode=lst&dir=&occ=first&part=1&cid=917706

 

 

26 Mart 2015 tarihli, C-279/13 sayılı Divan Kararı (C More)

 

 

Bilgi Toplumunda Telif Hakları ve Bağlantılı Hakların Belirli Yönlerinin Uyumlaştırılması hakkında 2001/29 sayılı Direktif’in 3. maddesinin ikinci fıkrası, 3. maddenin ikinci fıkrasının (d) bendinde belirtilen yayıncı kuruluşların münhasır hakkını, telif hakkı korumasına zarar vermemek kaydıyla, ana davada söz konusu olduğu üzere, internetten canlı verilen spor müsabakası yayınlarının umuma iletiminin teşkil edebileceği gibi fiilleri de kapsayacak şekilde genişleten ulusal mevzuata engel değildir anlamında yorumlanmalıdır.

 

 

Dolayısıyla, bu Direktif’in 3. maddesinin ikinci fıkrası, Fikri Mülkiyet Hakları Alanında Kiralama ve Ödünç Verme Hakları ile Belirli Bazı Haklar hakkında 2006/115 sayılı Direktif’in 8. maddesinin üçüncü fıkrasında öngörülen ve bu Direktif’in gerekçeler bölümü 16. maddesi ile birlikte okunması gereken, Üye Devletlere tanınmış, yayıncı kuruluşlar tarafından yapılan iletimlerin yayınlanması ve umuma iletimi konusunda, bu Direktif’in 8. maddesi üçüncü fıkrası uyarınca belirlenebilir olanlardan daha korumacı hükümler öngörebilme seçeneğini etkilemez. Böyle bir seçenek, Üye Devletlerin yayıncı kuruluşlara, iletimlerinin, özellikle de, umum mensuplarının münferit olarak seçtikleri yerde erişim sağlayabileceği iletimlerin, umuma iletimi fiillerine, 8. maddenin üçüncü fıkrasında öngörülenlerden farklı koşullarda, izin verme ya da yasak getirme münhasır hakkını tanıyabileceğini ima eder ve 2006/115 sayılı Direktif’in 12. maddesinde öngörüldüğü üzere böyle bir hak telif hakları korumasına etki edemez.

 

 

(bkz paragraflar 35-37, uygulamaya dair kısımlar)

 

 

Kaynak:

 

 

http://curia.europa.eu/juris/document/document.jsf?text=&docid=172671&pageIndex=0&doclang=EN&mode=lst&dir=&occ=first&part=1&cid=917055

 

 

27 Şubat 2014 tarihli, C-351/12 sayılı Divan Kararı (OSA)

 

 

Bilgi Toplumunda Telif Hakları ve Bağlantılı Hakların Belirli Yönlerinin Uyumlaştırılması hakkında 2001/29 sayılı Direktif’in 3. maddesinin birinci fıkrası, eser sahiplerinin eserlerin, bir işletme niteliğini haiz kaplıca tesisince, tesisten hizmet alan hastaların yatak odalarında bulunan televizyon veya radyo setleri aracılığıyla kasıtlı sinyal dağıtımı yapmak suretiyle, umuma iletmesine izin verme veya yasak getirme hakkını hariç tutan Üye Devlet mevzuatına engeldir şeklinde yorumlanmalıdır. Bu Direktif’in 5. maddesi ikinci fıkrası (e) bendi, üçüncü fıkrası (b) bendi ve beşinci fıkrasının bu yoruma etkisi bulunmaz.

 

 

Öncelikle, bu hükümde kastedilen anlamda ‘iletim’ mefhumu, korunan eserlerin, kullanılan teknik araçlar veya süreç ne olursa olsun, her türlü iletimi şeklinde tefsir edilmelidir.

 

 

Buna ilaveten, bu hükümde yer verilen ‘umum’ teriminin belirsiz sayıda potansiyel alıcıyı kastettiği, ve dahası, oldukça fazla sayıda kişiyi ima ettiği belirtilmelidir. Özellikle son sayılan ölçüt bakımından, eserlerin potansiyel alıcılara erişilebilir kılınmasının toplu etkisi hesaba katılmalıdır. Bu bakımdan, aynı esere aynı zamanda ve birbirini müteakip kaç kişinin erişimi olduğunun belirlenmesi özellikle önem kazanmaktadır. Bir kaplıca işletmesi muhtemelen, odalarından yayınları alabilen belirsiz ancak oldukça fazla sayıda kişiyi aynı anda ve birbirini müteakip barındırabilmektedir.

 

 

Son olarak, 2001/29 sayılı Direktif’in 3. maddesinin birinci fıkrasında kastedilen anlamda bir ‘umuma iletim’ olması için, eser yayınının yeni bir umuma, yani korunan eserlerin sahipleri tarafından, ilk umuma iletilmek suretiyle kullanıma izin verirken hesaba katılmamış bir umuma, iletilmesi de gereklidir. Bir otelin misafirleri gibi, kaplıca işletmesinin hastaları da böyle bir yeni umum teşkil etmektedir. Kaplıca tesisi ise, eyleminin sonuçlarının tamamen bilincinde olup, hastalarına korunan eserlere erişim sunmak üzere müdahalede bulunan kuruluştur. Kuruluşun müdahalesi olmadığında, hastaları, prensipte, yayınlanan eserlerden istifade edemez. (bkz. paragraflar 25, 27-29, 31, 32, 41, uygulamaya dair kısım 1)

 

 

Bilgi Toplumunda Telif Hakları ve Bağlantılı Hakların Belirli Yönlerinin Uyumlaştırılması hakkında 2001/29 sayılı Direktif’in 3. maddesinin birinci fıkrası, bir meslek birliği tarafından kişiler arası uyuşmazlıkta bu hüküm ile çelişen ulusal mevzuatı iptal etmek amacıyla bu fıkraya dayanılamaz anlamında yorumlanmalıdır. Ancak, böyle bir davayı gören ulusal mahkemenin, Direktif ile ulaşılmak istenen hedefe uygun bir sonuç elde etmek için bu mevzuatı, mümkün olduğunca, Direktif’in lafzı ve amacı doğrultusunda yorumlaması gerekir.

 

 

Bununla beraber, bir ulusal mahkemenin iç hukukun ilgili kurallarının yorumlanması ve uygulanmasında bir direktifin içeriğine başvurma yükümlülüğü hukukun genel ilkeleri ile sınırlısı ve söz konusu yükümlülük ulusal kanunun contra legem (hukuka aykırı) yorumlanmasına dayanak teşkil edemez. (bkz. paragraflar 45, 48, uygulamaya dair kısım 2) (bkz. paragraf 50) (bkz paragraf 56)

 

 

2006/123 sayılı Bilgi Toplumunda Telif Hakları ve Bağlantılı Hakların Belirli Yönlerinin Uyumlaştırılması hakkında Direktif’in 17. maddesinin onbirinci fıkrası, bir meslek birliği tarafından korunan eserlerin kullanıcısına sunulan hizmeti bu Direktif’in 16. maddesi kapsamından hariç tutar şeklinde yorumlanmalıdır.

 

 

Buna göre, 2006/123 sayılı Direktif’in 16. maddesi uygulanamadığından dolayı, ilgili Üye Devlet toprakları üzerinde korunan belirli eserlere ait telif haklarının takibini tek bir meslek birliğine özgü faaliyet sayan ve bu şekilde, bu eserlerin kullanıcılarının başka bir Üye Devlette yerleşik başka bir meslek birliği tarafından sunulan hizmetlerden faydalanmasını önleyen ulusal mevzuata engel değildir şeklinde yorum yapılmalıdır.

 

 

(bkz. paragraflar 65, 66, uygulamaya dair kısım 3)

 

 

İlgili Üye Devlet toprakları üzerinde korunan belirli eserlere ait telif haklarının takibini tek bir meslek birliğine özgü faaliyet sayan ve bu şekilde, bu eserlerin kullanıcılarının başka bir Üye Devlette yerleşik başka bir meslek birliği tarafından sunulan hizmetlerden faydalanmasını önleyen ve uygulamada böyle bir hizmetin sunulmasını yasaklayan ulusal mevzuat, hizmet sunma serbestisine yönelik bir kısıtlamadır. Üstün kamu yararına hizmet etmiyor, ulaşmak istediği kamu yararı hedefinin elde edilmesi için uygun değil ve bu hedefe ulaşmak üzere gerekenlerin ötesine geçiyor ise söz konusu kısıtlama haklı gösterilemez.

 

 

Bu bakımdan, fikri mülkiyet haklarının korunması böyle bir üstün kamu yararı sebebidir. Ayrıca, ilgili Üye Devlet topraklarında korunan eserlerin bir kategorisindeki telif haklarının takibi ile ilgili olarak bir meslek birliğine tekel bahşeden mevzuat, fikri mülkiyet haklarının korunması açısından uygun kabul edilmelidir, çünkü bu mevzuatın söz konusu ülke topraklarında o hakların etkili yönetimini ve kurallara uyulduğunun etkili denetimini sağlaması muhtemeldir.

 

 

Eserlerin umuma iletimi bakımından — AB hukukunun mevcut halinde — bu hakların ülke temelli korunması ve dolayısıyla, söz konusu mevzuatın bir kısmını oluşturduğu yöntem olan ülke temelli denetimi, ile aynı düzeyde telif hakkı koruması sağlayan başka bir yöntem olduğu görülmemektedir. Bu koşullar altında, böyle bir mevzuatın, korunan eserlerin kullanıcısının başka Üye Devlette yerleşik bir meslek birliği tarafından sunulan hizmetlerden faydalanmasını engellediği dolayısıyla, fikri mülkiyet haklarının korunması amacına ulaşılması için gerekenin ötesi geçtiği tespiti yapılamaz.

 

 

Sonuç olarak, AB’nin İşleyişi hakkında Antlaşma’nın 56. maddesi, bir Üye Devletin bu türden mevzuatına engel değildir şeklinde yorumlanmalıdır. (bkz paragraflar 69-72, 76, 78, 79, uygulamaya dair kısım 3)

 

 

AB’nin İşleyişi hakkında Antlaşma’nın 106. maddesinin birinci fıkrası anlamında münhasır haklar bahşedilmesi yoluyla salt hakim konum yaratmak, kendi başına AB’nin İşleyişi hakkında Antlaşma’nın 102. maddesi ile çelişmez.  Yalnızca söz konusu işletmenin, salt kendisine bahşedilen münhasır hakları kullanma yoluyla, hakim konumun kötüye kullanmasına sebebiyet verdiği veya bu gibi hakların söz konusu işletmenin böyle kötüye kullanmaları gerçekleştirmesine sebep olacak bir durum yaratması ihtimali bulunduğu hallerde, Üye Devlet bu iki hükümde öngörülen yasakları delmiş olur.

 

 

(bkz paragraf 83)

 

 

AB’nin İşleyişi hakkında Antlaşma’nın 102. maddesi, bir Üye Devlet’in öngördüğü, ilgili Üye Devlet toprakları üzerinde korunan belirli eserlere ait telif haklarının takibini tek bir meslek birliğine özgü faaliyet sayan ve bu şekilde, bu eserlerin kullanıcılarının başka bir Üye Devlette yerleşik başka bir meslek birliği tarafından sunulan hizmetlerden faydalanmasını önleyen ulusal mevzuata engel değildir şeklinde yorumlanmalıdır.

 

 

Bir Üye Devletin, o Üye Devlet topraklarında korunan eserlerin bir kategorisi ile ilişkili telif haklarının takibi konusunda bir meslek birliğine tekel bahşetmiş olması, kendi başına, AB’nin İşleyişi hakkında Antlaşma’nın 102. maddesi ile çelişmez.

 

 

Ancak, böyle bir meslek birliğinin hizmetleri karşılığında diğer Üye Devletlerde talep edilenden gözle görülür biçimde yüksek ücretler talep ettiği hallerde, ücret düzeyleri arasındaki karşılaştırma istikrarlı bir temelde gerçekleştirilmiş ise, söz konusu fark AB’nin İşleyişi hakkında Antlaşma’nın 102. maddesinde kastedilen anlamda hakim konumun kötüye kullanılmasına işaret kabul edilmelidir. Ayrıca, eğer böyle bir kötüye kullanma tespit edilmişse ve bu meslek birliği için geçerli mevzuattan kaynaklanmışsa, söz konusu mevzuat AB’nin İşleyişi hakkında Antlaşma’nın 102. maddesi ve 106. maddesinin birinci fıkrası ile çelişir.

 

 

Gerek olması halinde, ana davada böyle bir durumun var olup olmadığını incelemek dava dosyasını gönderen mahkemenin görevidir.

 

 

Kaynak:

 

 

http://curia.europa.eu/juris/document/document.jsf?text=&docid=160924&pageIndex=0&doclang=EN&mode=req&dir=&occ=first&part=1&cid=917947

 

 

4 Ekim 2011 tarihli, C-403/08 sayılı Divan Kararı (Premier League)

 

 

The Football Association Premier League (‘FAPL’) İngiltere’de lider profesyonel futbol müsabakaları ligi olan Premier Ligi yönetmektedir ve müsabakalar kapsamında yer alan maçların televizyon yayın haklarını pazarlamaktadır. FAPL, rekabete dayanan açık ihale usulu ile, yayıncılara Premier League maçlarının ülke içinde canlı iletimine dair münhasır yayın hakkı vermektedir. Pratikte, ülke içinde genellikle tek bir Üye Devlet anlamına gelmektedir, yani izleyiciler yalnızca mukim oldukları Üye Devlette yerleşik yayıncılar tarafından yayınlanan maçları izleyebilirler.

 

 

Ülke içindeki böyle bir mühasır hakkı korumak ve umumun ilgili Üye Devlet dışından yayın almasını önlemek için, her bir yayıncı, FAPL ile imzalanan lisans anlaşması kapsamında, uydu sinyalini şifrelemeyi ve sinyali, dolayısıyla şifreli olarak, uydu aracılığıyla yalnızca kendisinin ihaleyi kazandığı ülkede bulunan abonelere iletmeyi taahhüt etmektedir. Bunun bir sonucu olarak, lisans anlaşması yayıncıların lisansa sahip oldukları Üye Devlet dışında programlarını izlemek isteyen kişilere dekoder kartları vermesini yasaklamaktadır.

 

 

Mevcut davaların açılmasına sebep olan uyuşmazlıklar, bu münhasır hakkın etrafını dolaşmaya yönelik teşebbüsleri ilgilendirmektedir. Fiili durumda, Birleşik Krallık’ta belirli toplu konutların yöneticileri, Premier League maçlarına erişim sağlamak üzere, Yunanistan’daki bir yayıncının Yunanistan’da mukim abonelere verdiği yabancı dekoder kartlarını kullanmaya başlamışlardır. Birleşik Krallık’ta iletim haklarını elinde bulunduran yayıncının talep ettiği fiyattan daha düşük fiyata, bir satıcıdan bir kart ve bir dekoder kutusu almaktadırlar. Bu nedenle, ‘korsan dekoder kartları’ değil, prensipte yalnızca pazarlandıkları Devletin mukimlerine satılan ‘yabancı şifre çözücü cihazlar’ kullanmaktadırlar. Bazıları söz konusu maçları toplu konutlarda iletmek için cihazlar kullanmıştır.

 

 

FAPL, bu gibi faaliyetlerin televizyon yayın haklarının münhasırlık özelliğini ve bu hakların değerini zayıflattığını düşünerek, adli yolara başvurmak suretiyle buna bir son vermeye çalışmaktadır. Bu bağlamda, İngiltere ve Galler Yüksek Mahkemesi Adalet Divanı’na Birlik Hukukunun yorumlanmasına ilişkin bir takım sorular yöneltmiştir. Divan cevabında, Premier League maçlarının yayınlanmasına dair sorular ile yayınların alınması sonrasında kullanılmalarına dair sorular arasında ayrım yapmıştır.

 

 

İlk olarak, yayınlama hakkında, Divan sahte isim ve adres temin edilmesi yoluyla satın alınmış veya çalıştırılmış, belirli durumlarda, yalnızca özel kullanımlara izin veren sözleşme koşullarını ihlal edecek şekilde kullanılmış olmalarına rağmen yabancı şifre çözücü cihazların 98/84/AT sayılı Şartlı Erişim Direktifi’nde kastedilen anlamda ‘yasal olmayan cihazlar’ olmadığını belirlemektedir. Bu türden yabancı şifre çözücü cihazların kullanımını ima eden faaliyetler ve ulusal mevzuat ile bunlara getirilmiş olabilecek yasaklamalar o Direktif’te eşgüdümü yapılan alan kapsamında değildir.

 

 

Bunu belirledikten sonra, Divan, yabancı şifre çözücü kartların ithalatı, satışı ve kullanımını yasaklayan ulusal mevzuatın hizmet sunma serbestisi ile çeliştiği ve fikri mülkiyet haklarının korunması hedefi veya umumun futbol sahalarına gitmeye teşvik edilmesi hedefi ile haklı gösterilemeyeceği tespitini yapmaktadır.

 

 

İlk olarak, fikri mülkiyet haklarının korunması hedefi kapsamında, Divan, FAPL’ın Premier League maçlarının kendisi ile ilgili telif hakkı iddiasında bulunamayacağını çünkü bu spor etkinliklerinin eser sahibinin kendi fikri yaratımı, dolayısıyla da Birlik telif hakları hukuku çerçevesinde ‘eser’ olarak kabul edilemeyeceğinin altını çizmektedir.

 

 

İkinci olarak, ulusal kanunların spor etkinliklerine benzer nitelikte bir koruma bahşettiği varsayılsa dahi – ki, böyle bir durum ilkesel olarak, Birlik hukukuna uygun olacaktır – yabancı dekoder kartlarının kullanımına getirilen yasak ilgili hak sahiplerine uygun ücret ödenmesi için gerekenin ötesine geçecektir.

 

 

Bu açıdan, Divan, fikri mülkiyet haklarının hedefinin hak sahiplerine korunan konudan ticari fayda elde etme hakkını temin etmek olduğunu, dolayısıyla, hedefin mümkün olan en yüksek ücreti değil uygun ücreti elde etmek olduğunu vurgulamıştır. Bu uygun ücreti hesaplamak için, hakların satışı üzerinden, hem yayının yapıldığı Üye Devletteki hem de yayınların alındığı diğer Üye Devletlerdeki fiili ve potansiyel izleyici/dinleyici sayısını hesaba katmak mümkündür. Bundan dolayı, Birlik içerisinde hizmetlerin serbest dolaşımını kısıtlamaya ihtiyaç yoktur. Diğer taraftan, uygun bedel televizyon kanalları tarafından ülke içi mutlak münhasırlığı saklı tutmak üzere ödenen primi kapsayamaz. Böyle bir uygulama, fiili olarak bölünmüş ulusal pazarlarda yapay fiyat farkları ile sonuçlanabilir; böyle bir durum, amacı iç pazarı bir bütün haline getirmek olan Antlaşma ile bağdaşmayacağı gibi program yapım ve dağıtımında tek pazar amacını taşıyan Görsel-İşitsel Medya Hizmetleri Direktifi ve Uydu Yayınları Direktifi ile de bağdaşmaz.

 

 

Sonra, umumun stadyumlara gitmeye teşvik edilmesi hedefi bakımından, Divan, temel özgürlüklere getirilen bir kısıtlamayı haklı gösterme kabiliyetine sahip olsaydı dahi hak sahipleri ile yayıncılar arasındaki lisans anlaşmasında belirli zamanlarda yayın yapılmasına dair bir yasak koymayı yeterli göreceğini düşünmektedir.

 

 

Dolayısıyla, söz konusu mevzuat AB’nin İşleyişi hakkında Antlaşma’nın 56. maddesi ile çelişir. Varılan bu sonuç, ne söz konusu ülkesel kısıtlamanın etrafını dolaşmak kastıyla programların alınmasına yarayan yabancı şifre çözücü cihazın sahte kimlik ve sahte adres verilerek satın alınmış veya çalıştırılmış olmasından ne de cihazın yalnızca özel kullanımlarla sınırlandırılmış olmasına rağmen ticari amaçla kullanılmış olmasından etkilenmiştir. Son dile getirilen konu hakkında, Divan, ilgili hak sahipleri ile yayıncılar arasında kararlaştırılan ücret hesaplanırken bazı müşterilerin şifre çözme cihazlarını ticari amaçla, diğerlerinin ise özel amaçlı kullanmalarına bakılmasına, buna göre bu hizmete erişmek için farklı ücretler ortaya çıkmasına engel teşkil eden herhangi bir durum olmadığını belirtmektedir. Ticari amaçlı yasadışı kullanımın riski, sınır ötesinde, tamamen iç koşulları ilgilendiren durumlardaki risklerden fazla olmayacaktır.

 

 

Divan, hak sahiplerinin yayıncıları lisansın kapsadığı ülke dışındaki ülkelerde kullanım için şifre çözücü cihaz temin etmemeye mecbur ettikleri sözleşme hükümlerinin, Antlaşmanın rekabet kuralları ile çeliştiği kararını vermiştir. Bu gibi sözleşme hükümleri, yayıncıların söz konusu spor etkinlikleri ile bağlantılı hizmetlerin sınır ötesi sunumunu gerçekleştirmesine yasak koyar, her bir yayıncıya lisansı kapsamında yer alan bölgede ülkesel mutlak münhasırlık bahşedilmesine vesile olur ve böylelikle, yayıncılar arasında her türlü rekabet ortadan kalkar.

 

 

İkinci olarak, yayınların alımı sonrasında kullanılmalarına dair kurallar bakımından ve 2001/29/AT sayılı Telif Hakları Direktifi’nin yorumlanması hakkında yöneltilen sorulara cevaben, Divan, hepsinden önce, yalnızca açılış video dizini, Premier League marşı, en son Premier League maçlarının önemli bölümlerini gösteren önceden kaydedilmiş filmler ile çeşitli grafiklerin ‘eser’ olarak kabul edilebileceğini ve dolayısıyla, telif haklarıyla korunabileceğini vurgulamaktadır. Öte yandan, maçların kendisi böyle bir korumadan faydalanabilecek eserler değildir.

 

 

Buna ilaveten, Divan, iletim mefhumunu geniş olarak, kullanılan araçlar ve teknik prosedür ne olursa olsun, korunan eserlerin her türlü yayınını kapsayacak şekilde tanımlamaktadır. Bir toplu konut maliki, yayınlanan eserleri kasten, televizyon ekranı ve hoparlörleri yoluyla söz konusu tesiste hazır bulunan müşterilere ilettiğinde, böyle bir ‘iletim’ gerçekleştirmiş olur.

 

 

Ayrıca, bu yeniden iletim Telif Hakları Direktifi’nde kastedilen anlamda ‘umuma iletim’ teşkil eder ve bunun için eser sahibinin izni alınması gerekir. Aslında, söz konusu eserler eser sahipleri tarafından eserlerinin yayınlanmasına izin verirken hesaba katılmayan ek bir umuma iletilmektedir. Divan, ilgili umumun iletimin ilk ortaya çıktığı yerde hazır bulunmadığının da altını çizmektedir. Son olarak, bu iletimin kar elde etme niteliği bulunduğunu ve bu konunun da yaptığı yorumu ilgilendirdiğini vurgulamaktadır.

 

 

Kaynak:

 

 

http://ec.europa.eu/dgs/legal_service/arrets/08c403_en.pdf

 

 

15 Mart 2012 tarihli, C-162/10 sayılı Divan Kararı – Phonographic Performance (İrlanda)

 

 

AB hukuku uyarınca Üye Devletler mevzuatlarında, ticari amaçlı yayınlanan fonogramların yapımcılarına, bu fonogramları yayın veya her türlü umuma iletim için kullananlar tarafından ödenecek, tek adil ücret hakkını tanımak zorundadır. Ancak, böyle bir adil ücretin ‘özel kullanım’ durumunda ödenmesine gerek yoktur.

 

 

Phonographic Performance (İrlanda) Limited (‘PPL’), İrlanda’da fonogram yapımcılarının ses kayıtları veya fonogramlar üzerinde sahip olduğu hakları takip eden bir meslek birliğidir.

 

 

PPL, Yüksek Mahkeme’ye (Ticaret Dairesi, İrlanda) başvurarak, İrlanda’daki otel işletmecilerini otel odalarında fonogramların kullanılması sonucu doğan adil ücretin ödenmesi yükümlülüğünden muaf tutmak suretiyle Birlik hukukunu ihlal ettiği iddiasıyla, İrlanda aleyhine tespit davası açmıştır. PPL, bu ihlalden doğan zararın tazmin edilmesini de talep etmektedir. Bunun üzerine, İrlanda Mahkemesi Adalet Divanı’na çeşitli sorular yöneltmiştir.

 

 

Divan, bugün verdiği kararda, ilk önce misafir yatak odalarına, yayın sinyalini dağıttığı televizyonları ve/veya radyoları temin eden otel işletmecisinin, Birlik hukuku çerçevesinde, yayında çalınabilecek fonogramın ‘umuma iletimini’ yapan bir ‘kullanıcı’ olup olmadığını ele almıştır.

 

 

Bu açıdan, Divan, önceki kararlarında “umuma iletim” mefhumunun münferit olarak değerlendirilmesi gerektiği ve böyle bir değerlendirme için birden fazla, özerk olmayan ve birbirine bağımlı tamamlayıcı ölçütün hesaba katılması gerektiği tespitini yaptığını hatırlatmaktadır.

 

 

Bu ölçütler, her şeyden önce, Divan’ın içtihadına göre, kullanıcının kaçınılmaz rolünü kapsar. Kullanıcı, eyleminin sonuçlarının tamamen bilincinde olup, müşterilerinin korunan eserleri içeren yayına erişimini sağlamak üzere müdahalede bulunduğunda umuma iletim yapar. İkinci olarak, Divan, umum mefhumunun belirli yönlerini belirlemiştir. ‘Umum’ terimi belirsiz sayıda potansiyel dinleyiciyi, dahası, oldukça fazla sayıda kişiyi, anlatmak üzere kullanılır. Üçüncü olarak, Divan, ‘umuma iletimin’ kar elde etme niteliğinin değerlendirmede yeri olduğunu belirtmiştir. Bu nedenle, iletimin sujesi olan umumun, bir şekilde, hem kullanıcısı hem de alıcısı tarafından hedef alındığı ve salt şans eseri ‘yakalanmadığı’ anlaşılmaktadır.

 

 

Mevcut davada, bu ölçütler karşılanmaktadır. Buna göre, misafir yatak odalarına televizyonlar ve/veya radyolar temin eden otel işletmecisinin rolü kaçınılmazdır, çünkü böyle bir otelin misafirleri o fonogramları yalnızca o işletmecinin kasıtlı müdahalesi sonucu dinleyebilmektedirler. Sonra, o işletmenin misafirleri bakımından değerlendirildiğinde, bu misafirler belirsiz sayıda potansiyel dinleyicileri oluşturmaktadır, şöyle ki, bu misafirlerin işletmenin hizmetlerine erişimi kendi seçimlerinin sonucudur ve yalnızca söz konusu işletmenin kapasitesi ile sınırlıdır. Potansitel dinleyici sayısı bakımından değerlendirildiğinde, Divan, bir otelin misafirlerinin oldukça fazla sayıda kişiyi oluşturduğunu, o kadar ki bir “umum” olarak görülmeleri gerektiğini önceki kararlarında belirtmiştir. Son olarak, bir otel işletmecisi tarafından fonogramların yayınlanması kar elde etme niteliğini haizdir. Gerçekten de, otelin müşterilerinin yayınlanan esere erişimini sağlama eylemi otelin ticari itibarı ve dolayısıyla, odaların fiyatına etki eden ilave bir hizmettir. Ayrıca, bu eylem söz konusu hizmete ilgi duyanlara cazip gelip fazladan misafir çekecektir.

 

 

Sonuç olarak, böyle bir işletmeci AB hukuku çerçevesinde bir yayında çalınabilecek fonogramın ‘umuma iletimini’ yapan bir ‘kullanıcıdır’.

 

 

Bu temelden hareketle, söz konusu işletmecinin, fonogramın yayınlanması dolayısıyla, yayıncının ödediğine ek olarak, adil bedel ödeme yükümlülüğü vardır. Bir otel işletmecisi yayınlanan fonogramın misafir yatak odalarına iletimini yaptığında, söz konusu fonogramı özerk şekilde kullanmakta ve ilk iletim eylemi ile hedef alınandan farklı ve ona ilave bir umuma iletmektedir. Ayrıca, otel işletmecisi bu iletimden, yayıncının ya da fonogram yapımcısının elde ettiğinden bağımsız, ekonomik fayda elde etmektedir.

 

 

Divan, misafir yatak odalarında, televizyon ve/veya radyo değil de, diğer teçhizat ve böyle bir teçhizatta oynatılabilecek veya teçhizattan dinlenebilecek fiziki veya dijital formatta fonogramlar temin etmiş olan otel işletmecisinin de Birlik hukukunda kastedilen anlamda, bir fonogramın ‘umuma iletimini’ yapan ‘kullanıcı’ olduğu tespitini yapmıştır. Bundan ötürü, ilgili hüküm uyarınca söz konusu fonogramların iletiminden doğan ‘adil ücret’ ödeme yükümlülüğü bulunur.

 

 

Bunlara ilaveten, Divan’ın kanaatine göre, AB hukuku ‘özel kullanım’ hususunda adil ücret hakkına bir sınırlama getirse de, Üye Devletlerin bir fonogramın ‘umuma iletimini’ yapan otel işletmecilerini böyle bir ücret ödeme yükümlülüğünden muaf tutmasına müsaade etmez.

 

 

Bundan hareketle, Divan, bir otel işletmecisinin ‘özel kullanıma’ özgü sınırlamaya dayanıp dayanamayacağını belirlerken, bir otelin misafirleri tarafından yapılan eser kullanımının özel veya başka türlü niteliğinin değil, işletmecinin kendisi tarafından yapılan eser kullanımının özel olup olmadığının dikkate alınması gerektiğini açıkça belirtmektedir. Kullanıcısı tarafından umuma iletilen koruma altındaki eserin ‘özel kullanımı’ bir zıtlık teşkil etmektedir, zira ‘umum’ tanımı itibariyle ‘özel olmayandır’.

 

 

Kaynak:

 

 

http://europa.eu/rapid/press-release_CJE-12-26_en.htm

 

 

18 Mart 2010 tarihli, C-136/09 sayılı Emir (Sillogikis)

 

 

Ön karar için gönderilen dosya – Arios Pagos – Bilgi Toplumunda Telif Hakları ve Bağlantılı Hakların Belirli Yönlerinin Uyumlaştırılması hakkında 22 Mayıs 2001 tarihli ve 2001/29/AT sayılı Avrupa Parlamentosu ve Konsey Direktifi’nin 3. maddesinin birinci fıkrasının yorumlanması (RG 2001 L 167, s. 10) – ‘umuma iletim’ mefhumu- otel odalarına tesis edilen, otelin merkezi antenine bağlı televizyon setleri aracılığıyla, otel müşterileri tarafından sinyalin alınmasını sağlamak üzere otel tarafından başka bir eylem yapılmaksızın, eserlerin iletilmesi

 

 

Emrin uygulamaya dair kısmı: Otelci, otelinin odalarına televizyonlar tesis ederek ve bunları otelin merkezi antenine bağlayarak, ve böylece, ve daha fazlasını yapmaksızın, Bilgi Toplumunda Telif Hakları ve Bağlantılı Hakların Belirli Yönlerinin Uyumlaştırılması hakkında 22 Mayıs 2001 tarihli ve 2001/29/AT sayılı Avrupa Parlamentosu ve Konsey Direktifi’nin 3. maddesinin birinci fıkrasında kastedilen anlamda umuma iletim fiilini gerçekleştirmektedir.

 

 

Kaynak:

 

 

http://curia.europa.eu/juris/document/document.jsf?text=&docid=80289&pageIndex=0&doclang=EN&mode=lst&dir=&occ=first&part=1&cid=921016

 

 

14 Temmuz 2005 tarihli, C-192/02 sayılı Divan Kararı (Lagardère)

 

 

1. Bir Üye Devletin topraklarından iletim yapan bir yayıncı şirket, programlarının iletimini ulusal izleyicilerinin bir kısmına yaymak üzere civarda başka bir Üye Devletin topraklarında tespit edilmiş bir verici kullandığında, 93/83 sayılı Uydu Yayınları ve Kablo İle Yeniden İletime Uygulanan Telif Hakları ve Telif Haklarına İlişkin Belirli Kuralların Koordinasyonu Hakkında Direktif, fonogram kullanımı ile ilgili ücretin hem şirketin topraklarında yerleşik bulunduğu Üye Devletin mevzuatına, hem de birinci Devlete yayın yapan karasal vericinin, teknik sebeplerden ötürü, tespit edilmiş olduğu Üye Devletin mevzuatına tabi olmasına engel değildir. (bkz paragraf. 44, uygulamaya dair kısım 1)

 

 

2. Fikri Mülkiyet Alanında Kiralama Hakkı, Ödünç Verme Hakkı ve Telif Hakları ile Bağlantılı Haklara İlişkin 92/100sayılı Konsey Direktifi’nin 8. maddesinin ikinci fıkrası şu anlamda yorumlanmalıdır: bu hükümde bahsi geçen adil ücretin belirlenmesi için, yayıncı şirket, yerleşik olduğu Üye Devlette fonogram kullanımı için ödenmesi gereken telif bedeli tutarından birinci Üye Devlete yayın yapan karasal vericinin tespit edilmiş olduğu Üye Devlette ödenen veya talep edilen telif bedeli tutarını düşmeye tek taraflı olarak yetkili değildir.

 

 

Kaynak: http://curia.europa.eu/juris/showPdf.jsf?text=&docid=64395&pageIndex=0&doclang=EN&mode=lst&dir=&occ=first&part=1&cid=923443

 

 

C-431/09 sayılı Airfield Kararı

 

 

93/83 sayılı Uydu Yayınları ve Kablo İle Yeniden İletime Uygulanan Telif Hakları ve Telif Haklarına İlişkin Belirli Kuralların Koordinasyonu Hakkında Direktif’in 2. maddesi, hak sahipleri ile ilgili yayıncı kuruluş arasında, uydu paket sağlayıcısı tarafından yapılan müdahalenin korunan eserleri yeni bir umuma erişilebilir kılmaması koşuluyla, eserlerin bu sağlayıcı tarafından da, umuma iletileceğine dair anlaşma yapılmamış ise, uydu paket sağlayıcısının, ilgili hak sahiplerinden, televizyon programlarının doğrudan veya dolaylı iletimine müdahalesi için izin alması gerekir şeklinde yorumlanmalıdır. (bkz paragraf 84, uygulamaya dair kısım)

 

 

Kaynak:

 

 

http://curia.europa.eu/juris/document/document.jsf?text=&docid=130830&pageIndex=0&doclang=EN&mode=lst&dir=&occ=first&part=1&cid=925091

 

 

C-169/05 sayılı Uradex Kararı

 

 

93/83 sayılı Uydu Yayınları ve Kablo İle Yeniden İletime Uygulanan Telif Hakları ve Telif Haklarına İlişkin Belirli Kuralların Koordinasyonu Hakkında Direktif’in 9. maddesinin ikinci fıkrası, bir meslek birliğinin, haklarının takibini meslek birliğine devretmemiş bir telif hakkı sahibi veya bağlantılı hak sahibinin haklarını takibe yetkili kabul edildiği durumda, söz konusu meslek birliği o hak sahibinin kablolu yeniden iletim için kablolu operatörüne izin verme veya vermeme hakkını kullanma yetkisine sahiptir ve dolayısıyla meslek birliğinin yetkisi yalnızca bu hakların maddi yönlerinin yönetimi ile sınırlı değildir anlamında yorumlanmalıdır.

 

 

Ancak, bu Direktif yeniden iletim hakkının, ister sözleşme yoluyla ister kanuni karineye dayanarak, devrine engel değildir; dolayısıyla, eser sahibinin, sanatçının, icracı veya yapımcının, ulusal hükümler gereğince, Direktif’in 9. maddesinin ikinci fıkrasında kastedilen anlamda bu hakkın ‘hak sahibi’ ünvanını kaybetmesini önlemez; bunun sonucunda bu hüküm altında hak sahibi ile meslek birliği arasında var olan tüm hukuki ilişkiler sona erer.

 

 

Kaynak:

 

 

http://curia.europa.eu/juris/showPdf.jsf;jsessionid=9ea7d2dc30db251ca0d4922844798c4aff6e60fd4b79.e34KaxiLc3qMb40Rch0SaxuNb310?docid=65010&pageIndex=0&doclang=EN&mode=lst&dir=&occ=first&part=1&cid=60877

 

 

C-293/98 sayılı Egeda Kararı

 

 

Uydu veya karasal televizyon sinyallerinin bir otel işletmesi tarafından alınması ve bunların kablo aracılığıyla o otelin çeşitli odalarına dağıtılmasının ‘umuma iletim fiili’ mi yoksa ‘sinyalin umum tarafından alınması’ mı olduğu meselesi, 93/83 sayılı Uydu Yayınları ve Kablo İle Yeniden İletime Uygulanan Telif Hakları ve Telif Haklarına İlişkin Belirli Kuralların Koordinasyonu Hakkında Direktif tarafından ele alınmamaktadır, dolayısıyla ulusal mevzuat çerçevesinde belirlenmesi gerekir.

 

 

Kaynak:

 

 

http://curia.europa.eu/juris/showPdf.jsf?text=&docid=101750&pageIndex=0&doclang=EN&mode=lst&dir=&occ=first&part=1&cid=926086

 

 

  • 22 Aralık 2010 tarihli, C-393/09 sayılı Divan Kararı, Bezpečnostní softwarová asociace – Svaz softwarové ochrany – Ministerstvo kultury

 

 

9 Nisan 2001 tarihinde, BSA adlı dernek, Telif Hakları Kanununun 98. paragrafı çerçevesinde, bilgisayar programlarına dair telif haklarının toplu takibini yapabilmek üzere yetki almak için Ministerstvo kultury’e başvuruda bulunmuştur. BSA, bu hakların kapsamını 12 Haziran 2001 tarihli yazıda tanımlamıştır. Söz konusu başvuru reddedilmiş ve redde karşılık idare mahkemesinde açılan dava da reddedilmiştir. Bunun üzerine, BSA bu kararlara karşı Vrchní soud v Praze Mahkemesine (Yüksek Mahkeme, Prag) başvurmuştur. Dosyanın gönderildiği Nejvyšší správní soud Mahkemesi (Yüksek İdare Mahkemesi) tarafından bu iki red kararının 14 Nisan 2004 tarihinde bozulması sonrasında, Ministerstvo kultury BSA’nın başvurusunu yine reddeden yeni bir karar çıkarmıştır. Bu nedenle, BSA, Ministerstvo kultury’e idari itirazda bulunmuş ve sonuçta red kararı iptal edilmiştir. 27 Ocak 2005 tarihinde, Ministerstvo kultury yeni bir karar alarak BSA’nın başvurusunu bir kez daha, ilk olarak, özellikle, Telif Hakları Kanununun, bir bilgisayar programının yalnızca hedef kodu ve kaynak kodunu koruduğu, ancak bilgisayar ekranındaki program görüntüsü sonucunu korumadığı, çünkü grafik kullanıcı arayüzünün yalnızca haksız rekabete karşı korunduğu gerekçesiyle, reddetmiştir. İkinci olarak ise, bilgisayar programlarının toplu takibinin teoride mümkün olduğunu, fakat zorunlu toplu hak takibinin bir seçenek olmadığını ve gönüllülük esasına dayalı toplu hak takibinin herhangi bir amaca hizmet etmediğini belirtmiştir. BSA, bu karara itiraz etmiştir; bu itiraz da 6 Haziran 2005 tarihinde Ministerstvo kultury kararı ile reddedilmiştir. Dernek, bunun üzerine, Městský Soud v Praze Mahkemesine (Bölge Mahkemesi, Prag) başvurarak son red kararını yargıya taşımıştır. BSA, dava dilekçesinde, Telif Hakları Kanunu 2(2) no’lu paragrafında verilen bilgisayar programı tanımının kullanıcı arayüzünü de kapsadığını belirtmiştir. Dilekçede yazılana göre, bir bilgisayar programı hem kaynak veya hedef kodu hem de iletişim metodu (iletişim arayüzü) düzeyinde algılanabilmektedir. Davanın Mĕstský soud v Praze Mahkemesi tarafından reddedilmesi üzerine, BSA, Nejvyšší správní soud Mahkemesine hukuki yönden itirazda bulunmuştur. BSA’nın görüşüne göre, bir bilgisayar programı kullanıcı ekranlarında görüntülendiğinde kullanılır, bunun sonucu olarak da bu kullanımın telif hakkıyla korunması gerekir. 91/250 sayılı Direktif ve 2001/29 sayılı Direktif hükümlerinin yorumlanması ile ilgili olarak, Nejvyšší správní soud Mahkemesi dava işlemlerini durdurmaya ve ön karar usulünü başlatmak üzere Divan’a şu soruları yöneltmeye karar vermiştir:

 

 

Ulusal mahkeme, özünde, şu soruyu sormaktadır: grafik kullanıcı arayüzünün televizyonda yayınlanması 2001/29 sayılı Direktif’in 3. maddesinin birinci fıkrasında kastedilen anlamda telif haklarıyla korunan bir eserin umuma iletimini teşkil eder mi.

 

 

Divan kararına göre, grafik kullanıcı arayüzünün televizyonda yayınlanması 2001/29 sayılı Direktif’in 3. maddesinin birinci fıkrasında kastedilen anlamda telif haklarıyla korunan bir eserin umuma iletimini teşkil etmez.

 

 

http://curia.europa.eu/juris/document/document.jsf?text=&docid=83458&pageIndex=0&doclang=en&mode=lst&dir=&occ=first&part=1&cid=1058602